21.06.2023 - Kurumsal İletişim Koordinatörlüğü
Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Enstitüsü tarafından ses ve müziğin terapideki öneminin konu edinildiği “Derde Düştü Can” söyleşisi gerçekleştirildi.
Selçuk Üniversitesi Müze Binası’nda düzenlenen söyleşiye Rektör Yardımcısı Prof. Dr. İlhan Çiftci, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yavuz Selvi, Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Ali Hacıgökmen, Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mustafa Koplay, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Sefer Solmaz, öğretim elemanları ile öğrenciler katıldı.
Selçuk Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. İlhan Çiftci, söyleşinin açılışında yaptığı konuşmada ruha hitap eden etken ve faktörlerin bedene de yansıdığını söyledi. Beden ve ruhun birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğunu ifade eden Prof. Dr. Çiftci, “Ruhun iyi olmadığı bir yerde, bedenin iyiliğinden bahsetmek çok mümkün değil. Buradan yola çıkarak hazırlanan programı istifadelerinize sunuyoruz. Başarılı bir program diliyorum.” dedi.
Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. A. Hakan Ekmekci, Anadolu’nun Selçuklu ve Osmanlı döneminde önemli darüşşifaları bünyesinde bulundurduğunu, hekimlerin o dönemlerde bilmesi gerekenler arasında ses şifacılığının da yer aldığını belirtti. Ses şifacılığının günümüzde karşılığı bulunan bir alan olduğunu anlatan Ekmekci, Rahmi Oruç Güvenç’in incelemeleri sonucu Orta Asya’dan günümüze kadar 100’e yakın farklı çalgı ve uygulamalı sanatta sunulan eseri kazandırdığını kaydetti. Güvenç’in kurucusu olduğu Türk Musikisini Araştırma ve Tanıtma Grubu’nun (TÜMATA) müziğin tedavi edici değeri üzerine çalışmalarını sürdürdüğünü anlatan Ekmekci, “Ses şifacılığı alanında Osmanlı’da en büyük başarı 2. Bayezid Külliyesi’nde karşımıza gelir. Fatih’in kurduğu darüşşifa ve büyük mimarımız Mimar Sinan’ın eserleri arasında yer alan üç eseri de darüşşifadır. Oradaki hekimlerin yapması ve üstünde bulundurması gereken en önemli özellikleri arasında ses şifacılığı vardır.” diye konuştu.
Ekmekci, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde tıp fakültesi niteliğindeki yerlerde felçli hastalar için “rast” makamının kullanıldığını belirterek şunları kaydetti: “Farabi, 12 makamdan bahsediyor ve Selçuklularda bu makamların tümü uygulanmaya çalışılıyor. Osmanlı döneminde çok daha fazlası uygulanıyor. Örneğin ‘uşşak’ makamı, uyku bozukluklarında çok işe yarıyor. 16. asırda Şeyhülislam Yahya’nın Divan’ında bugün bizim uyku hastalıklarında tanımladığımız REM, Non-REM diye sınıflandırmalar naz uykusu, seher uykusu, tilki uykusu, tavşan uykusu, derin uyku gibi tanımlanıyor ve hastalık evreleri ile uyku arasında ilişki kurulabiliyor. Buselik makamı, göz hastalıklarında kullanılabiliyor. Rehavi makamının baş ağrılarında birincil derecede çözümleyici rolü oluyor. Isfahan makamı, son derece önemli bir makamdır. Yüksek ateşe karşı hastanın rehabilitasyonu çok hızlı başarılabiliyor. Uyku içerisindeki sağlıklılık her zaman için Selçuklu’da ve Osmanlı’da çok karşılığı olan bir kavram olarak karşımızda duruyor. Müziğin, melodinin nörobiyolojik olarak beyindeki yansımalarla ilgili çalışmaların, önümüzdeki 5 ila 10 yıl içerisinde Nobel’e konu olacağı kanaatindeyim.”
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Çipan da konuya ilişkin Osmanlı ve Selçuklu dönemlerine ait şiir ve musikiden örnekler verdi. Çipan; Şeyh Galip, Nabi, Mevlana, Fuzuli, Eşrefoğlu Rumi, Şemseddin Sivasi başta olmak üzere farklı edebi kaynaklardan örnekler sundu.
Söyleşi, hediye takdimiyle sona erdi.