Prof. Dr. Kubilay Kurtuluş BAŞTAŞ (TİDEM Müdürü)
Doç. Dr. Zuhal KARAKAYACI (TİDEM Müdür Yardımcısı)
Dr. Öğr. Üyesi Murat KARACA (TİDEM Müdür Yardımcısı)
İklim değişikliği “karşılaştırılabilir zaman dilimlerinde gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan veya dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan faaliyetleri sonucunda iklimde oluşan değişiklikler” olarak tanımlanmaktadır. İklim değişikliğinin, gezegen dönüşüm süreci üzerinde, beklenen doğal etkilerin ötesinde bir sonuç yaratacak olması, karşımıza çıkan olumsuz sonuçların hafifletilmesi için bir an önce önlem alınmasını gerekli kılmaktadır. Küresel ölçekte bir çevre sorununun ötesinde bir mesele olan iklim değişikliği, uzun dönemde dünyayı etkilemeye devam edecektir. Gelecek birkaç on yıl içinde gezegenin sıcaklıkta artış ve yağış biçimlerinde değişikliklerle karşı karşıya kalacağı bugün bilimsel çalışmalarla kanıtlanmıştır.
Sanayi devrimi sonrasında artan fosil yakıt kullanımı sonucunda karbondioksit salınımları, okyanusların ve orman alanlarının soğurabileceğinden çok daha hızlı bir şekilde artmaktadır. Bu hızlı artış, beraberinde küresel iklim değişikliğini getirmiş ve küresel ölçekte, insan hayatını ve tüm ekosistemi etkileyecek boyutlara gelmiştir.
Bazı sera gazları doğal yollarla oluşabilecekleri gibi insan faaliyetleri sonucunda oluşum hızları ve atmosferdeki konsantrasyonları daha da artmaktadır. Bu tür sera gazları; su buharı, karbondioksit, ozon, metan ve nitröz oksitlerdir. Atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonu sanayi devrimi öncesinde 275 ppm iken, günümüzde 400 ppm’den daha yüksek değerlere ulaşmıştır ve bu da %43 seviyesinde bir artışı göstermektedir. Bilimsel modeller, karbondioksit konsantrasyonunun 550 ppm’e ulaşmasıyla sıcaklıkların 1,4 ile 4,5 0C arasında artacağını öngörmektedir (IPCC, 2007).
Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC, 2021) raporuna göre; küresel ısınmada 1,5°C artışın daha çok sayıda sıcak dalgası, daha uzun süren ılıman mevsimler ve daha kısa süren soğuk mevsimler anlamına geldiği belirtilmektedir. Küresel ısınmada 2°C artışta ise, aşırı sıcaklık olayları daha büyük sıklıkla tarım ve sağlık bakımından kritik tolerans eşiklerine geleceği ifade edilmektedir. İklim değişikliği nedeni ile su döngüsü yoğunlaşmakta ve bunun sonucunda daha şiddetli yağmur ve yağmurun neden olduğu sel/taşkınlara sebep olurken başka birçok bölgede ise daha şiddetli kuraklığı oluşturduğu bildirilmektedir. IPCC, Avrupa’da Türkiye’yi de içine alan Akdeniz Bölgesine ait yorumlarında, küresel ısınmanın derecesinden bağımsız olarak, Baltık Denizi hariç bütün Avrupa’da deniz seviyesinin, küresel ortalamaya yakın ya da bunun üzerinde bir hızla yükselmeye devam edeceğini belirtmektedir. Bölge için hidrolik, tarımsal ve ekolojik kuraklığın artabileceğini öngören rapor, küresel ısınmadaki 2°C ve üzerindeki yükselişlerde çoraklık ve yangın gibi koşulların artacağını ortaya koymaktadır. Aynı koşullarda, ısınma, ekstrem sıcaklıklar, kuraklıklarda artış ve çoraklık, nemlilik artışı, yangınların artması, ortalama ve ekstrem deniz seviyeleri, kar örtüsünde azalış ve rüzgar hızında azalma olarak sıralanan iklimsel etki sürükleyici değişikliklerinin yüzyıl ortasında farklı kombinasyonlarının gözleneceği tahmin edilmektedir.
İklim değişikliğinin kara ve deniz sıcaklıklarını artırması, yağış miktarı ve biçimlerini değiştirmesi sonucunda, küresel ortalama deniz seviyesinin yükselmesi ve kıyılardaki erozyon riskleri de artmakta, hava ile bağlantılı doğal afetlerin şiddetinde artışlara şahit olunmaktadır. Değişen su seviyeleri, sıcaklığı ve debisi; gıda arzı, tarım, sağlık, sanayi, turizm ve ulaşım gibi birçok sektörün yanı sıra, ekosistem bütünlüğünü de etkilemektedir. Bugün dünyanın bazı bölgelerinde toplumlar iklim değişikliğinin olumsuz etkileri ile daha fazla ve daha sık karşılaşmaya başlamışlardır.
Aşırı iklim olayları, büyük ekonomik ve sosyal etkilere neden olmaktadır. Altyapı (binalar, ulaştırma, enerji ve su temini) sektörü de bu bağlamda iklim değişikliğinden etkilenmekte ve bu durum yoğun nüfusa sahip yerler için ayrı bir tehdit oluşturmaktadır. İklim değişikliğinin etkileri ile deniz seviyesinde yükselme olduğunda, altyapının etkilenmesi konusu ayrı bir boyut kazanmaktadır. Dolayısıyla; ulaştırma, bölgesel kalkınma, sanayi, turizm ve enerji sektörleri dâhil olmak üzere, kara ve deniz alanlarına ilişkin planlama çalışmalarında daha stratejik ve uzun dönemli bir yaklaşım gerekli olmaktadır. Turizm sektörünün de, muhtemelen dağlık bölgelerde azalan kar örtüsü ve Akdeniz Bölgesi’ndeki artan sıcaklıklardan olumsuz etkilenmesi kaçınılmazdır.
İklim değişikliğine karşı alınacak önlemler, birbiri ile bağlantılı iki yol izlemektedir. Birincisi, olumsuz sonuçların hafifletilmesi yani sera gazı emisyonlarının azaltımı, diğeri ise etkilere karşı uyum sağlanmasıdır. Dünyanın sera gazı emisyonlarını sınırlandırmayı ve giderek azaltmayı başarması durumunda bile, gezegenin şu anda atmosferde bulunan sera gazlarından kurtulmasının zaman alacağı bilinmektedir. Bu durum, küresel emisyonların azaltılması çabalarının başarılı sonuçlar vermesi durumunda bile, mutlaka iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak gerektiğini göstermektedir.
IPCC’nin Değerlendirme Raporlarında uyum çalışmalarının, iklim değişikliğinin etkilerini yönetebilmek açısından büyük önem taşıdığı ve iklim değişikliğine uyumun, tarihsel süreçte emisyonlardan kaynaklanan etkilere karşı önlem alınmasının yegâne aracı olduğu belirtilmektedir. Bu durum, iklim değişikliğine uyum için önlemler alınmasını gündeme getirmekte, bu önlemlerin zamanında ve daha etkin bir şekilde alınmasını sağlamak için de küresel ölçekte olduğu kadar, bölgesel ve ülkeler ölçeğinde de stratejik bir yaklaşım benimsenmesinin ve çeşitli sektörler ve yönetim düzeyleri arasında uyum sağlanmasının önemli olduğu vurgulanmaktadır. Bugün gelinen noktada, dünyada sera gazı emisyonlarının etkilerinin tam olarak telafi edilmesinin mümkün olmaması nedeniyle, ikinci yola, yani iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlama ihtiyacına giderek daha fazla önem verilmeye başlanmıştır. Esasen iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlama; insanların geçim kaynaklarının, ekonomilerin ve doğal sistemlerin iklimden kaynaklanan değişikliklerden daha az olumsuz etkilenmelerini, bazı durumlarda uyumdan fayda sağlanmasını amaçlamaktadır. Uyum için alınacak önlemler arasında; tarım sektörünün kuraklıklara karşı dayanıklılığının artırılması; daha fazla depolama ve altyapı yönetimi yoluyla taşkın ve sel risklerinin azaltılması; su kaynaklarının bütüncül yönetimi, ekosistemlerin korunması gibi önemli konular yer almaktadır. Ayrıca, bazı durumlarda iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarının hafifletilmesi, yani sera gazı emisyonlarının azaltımı ile uyum sağlama stratejileri yakından bağlantılı ve birbirlerini tamamlayıcı da olabilmektedir.
İklim değişikliği ile mücadele noktasında; politika belirleyicilerin karşı karşıya bulunduğu güçlük, iklim değişikliğinin etkilerini anlamak, en uygun düzeyde uyum sağlanmasına yönelik stratejileri belirlemek ve bunları akılcı politikalara dönüştürerek uygulamaktır. İklim değişikliğine dayanıklı ekosistemlerin sağlıklı ve etkin bir biçimde işlevlerinin sürdürülmesi, su, arazi ve biyolojik kaynakların yönetilmesi ve korunması üzerine odaklanan stratejiler, esasen iklim değişikliğinin etkileri ile başa çıkmanın önemli yollarındandır. Kentsel ve kırsal alanlardaki etkilere uyum sağlamada, bazen fiziksel altyapıya önem verilmesi bile iklim değişikliğine uyum sağlamada etkin bir yol olabilmektedir. Avrupa Birliği’nin söylemi ile “yeşil altyapı”, aşırı iklim koşullarında sosyal ve ekonomik bağlamda uyum sağlama çalışmalarında hayati bir rol oynayabilmektedir.
Küresel sera gazı emisyonlarını sınırlandırmak için güçlü önlemler zamanında alınsa bile, ikliminin gidişatı nedeniyle ısınmanın tamamen önlenmesi artık mümkün değildir. Bu durum, iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlama önlemlerine ve stratejilerine olan ihtiyacı yeterince göz önüne sermektedir. Bir yandan iklim değişikliğinin etkilerine dair araştırmalar iklim değişikliğinin anlaşılmasına destek olurken, öte yandan uyum sağlamada uygun stratejilerin ve politikaların belirlenebilmesi için gerekli bazı yönlendirmelere de ihtiyaç vardır. Esasen çevredeki değişikliğe uyum sağlama, temel bir insani özelliktir ve yeni bir kavram değildir. Asırlar boyunca insan toplulukları, her zaman başarılı olmasalar bile farklı iklimlere ve çevresel değişikliklere uyum sağlama konusunda güçlü bir kapasiteye sahip olduklarını göstermişlerdir. Dünyadaki yerleşim birimlerinin yaygın ve iklimsel olarak farklı dağılımının kanıtladığı gibi insanlar, soğuktan sıcağa, nemli havadan kuru havaya kadar değişiklik gösteren çok çeşitli iklim rejimlerinde nasıl gelişim sağlayabileceklerini öğrenmişlerdir. Yerleşim birimlerinin çeşitli biçimlerinde ortaya konulan esneklik ve dayanıklılık, uyum sağlama konusunda doğuştan varolan arzuyu ve bir ölçüde kapasiteyi kanıtlamaktadır.
İklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamanın, ekosistemlerin korunması açısından ele alınması son derece önemlidir. Çünkü biyolojik sistemler, kesintisiz ve sürekli biçimde yavaş meydana gelen sarsıntılarla başa çıkabilirken, iklimdeki küçük değişiklikler bile birçok ekosistem ve tür için rahatsız edici olabilir. Bunlara ek olarak dünyadaki türlerin birçoğu, kentsel gelişim, kirlilik, yayılmacı türler ve bölünmüş yaşam alanları dâhil olmak üzere çok çeşitli unsurlar nedeniyle zor durumdadır. Bu koşullar, öngörülen iklim değişikliğinin hızlı biçimde gerçekleşmesi ile birleştiğinde birçok türün direncini ve başarılı bir biçimde uyum sağlama şansını azaltabilecektir.
Ancak, artan refah düzeyi ve gelişen teknoloji, iklim değişikliğine uyum için gerekli olan kaynakları ve muhtemelen kapasiteyi artıracaktır. Bu eğilimler mutlaka gelecekteki uyum sağlama önlemlerinin özelliği ve kapsamı ile başarılı olma olasılığının değerlendirilmesinde dikkate alınmalıdır.
Ayrıca, toplumun bir bütün olarak “uyum gösterebileceğini” söylemek, bölgelerin ve insanların zarar görmeyeceği anlamına gelmemektedir. Uyum sağlama önlemlerinden yararlanamayan çiftçiler, geçim kaynaklarını kaybedebilirler. Ayrıca, bu bölgelerdeki ve diğer bölgelerdeki başka kişiler veya gruplar, iklim değişikliğinden olumsuz etkilenebilecekleri ve uyum sağlama kapasitesinden yoksun oldukları için risk altında olabilirler. Bu, özellikle geçimleri iklim değişikliği nedeniyle risk altında bulunan kaynaklara bağımlı olan düşük gelirli kişiler veya gruplar için geçerlidir.
İklim değişikliği bir sürdürülebilir kalkınma sorunudur. İklim değişikliğinin etkileri konusunda planlama yapılması ve bunlardan kaynaklanan risklerin yönetilmesi, ülkelerin sürdürülebilir ekonomik büyümesine destek sağlanması anlamına gelir. İklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak için geliştirilen stratejilerde daha çok risklere dikkat çekilmekte, iklim değişikliğinin olası faydalarına yeterince atıfta bulunulmamaktadır. Ancak bazı sektörlerde, özellikle tarım sektöründe, son dönemlerde iklim değişikliğine uyumun muhtemel faydaları hakkında farkındalık gelişmeye başlamıştır. Ayrıca, emisyonların azaltılmasına yönelik çabaların aksine, uyum sağlamaya yönelik birçok önlem, uzun süre geçmeden yerel faydalar sağlamaktadır.
Türkiye’nin İklim Değişikliği Birinci Ulusal Bildirimi (2007)’nde; iklim değişikliğinin Türkiye’deki etkilerinin; artan yaz sıcaklıkları, batı illerinde azalan kış yağışları, yüzey sularının kaybı, artan sıklıkta kuraklık, toprak bozulması, kıyı erozyonu ve sel şeklinde olacağı belirtilmektedir. Bu durumun; gıda üretimi ve güvencesi için elzem olan su ve toprak kaynaklarının üzerinde ve dolayısıyla kırsal alanda kalkınma öngörüleri üzerinde olumsuz etkiler yaratması ve bu etkilerin şiddetinin giderek artması beklenmektedir. Örneğin, Türkiye’nin Ege kıyılarında yer alan Gediz ve Büyük Menderes Havzaları’nda bu yüzyılın sonunda yüzey suların %50’sinin kaybolacağı, tarımsal, evsel ve sanayide su kullanımında aşırı su sıkıntısı yaşanacağı tahmin edilmektedir.
Türkiye’de iklim değişikliğinin; özellikle su kaynaklarının azalması, taşkınların artması, orman yangınları, kuraklık ve çölleşme ve bunlara bağlı ekolojik bozulmalar gibi olumsuz etkilere neden olacağı öngörülmektedir. Türkiye’nin İklim Değişikliğine Uyum Kapasitesinin Geliştirilmesi Ortak Programı çerçevesinde gerçekleştirilen iklim öngörüleri, diğer çalışmaları destekleyecek şekilde sıcaklıklarda belirgin artışlar ile hemen hemen bütün ekonomik sektörleri, yerleşimleri ve iklime bağlı doğal afet risklerini temelden etkileyecek biçimde yağış düzeninin yani su döngüsünün değişeceğini öngörmektedir. Bu değişim öngörüleri yorumlandığında, Türkiye’de yağış ve sıcaklıklardaki değişimler su kaynakları, tarımsal üretim, insan sağlığı, doğal afet riskleri ile ekonomik büyümeyi etkileyecek ve su gibi üretimde temel girdiyi teşkil eden faktörlerin miktar ve kalitesini düzenleyen ekosistem hizmetlerini de tehdit edecektir.
Ulusal İklim Değişikliği Uyum Stratejisi ve Eylem Planı, Türkiye’de iklim değişikliğinden etkilenebilirlik alanlarını, teknik ve bilimsel çalışmaların desteklediği ve katılımcı süreçler ile kabul edilen beş önemli alana odaklanmıştır. Bunlar: su kaynakları yönetimi; tarım ve gıda güvencesi; ekosistem hizmetleri, biyolojik çeşitlilik ve ormancılık; doğal afet risk yönetimi; ve ı̇nsan sağlığı’dır.
Su Kaynakları Yönetimi
2100 yılına kadar yapılan öngörülerde, sıcaklıkların artışına da bağlı olarak kış yağışlarının daha çok yağmur şeklinde düşmesi ve kar örtüsünün daha hızlı bir şekilde eriyerek yüzeysel akışa katılması söz konusudur. Aynı zamanda yağışların yıl içerisindeki dağılımının yani şiddet ve sıklığının da değişmesi veya kayması gözlenecektir. Yağışın kar yerine daha çok yağmur şeklinde düşmesi ve kar yükünün daha hızlı bir şekilde erimesi, özellikle kentsel ve tarımsal su ihtiyaçları yıl boyunca yüksek rakımlardaki kar yükü tarafından regüle edilen bölgelerde suya en çok ihtiyaç duyulan zamanlarda sıkıntı duyulmasına neden olacaktır.
Su döngüsündeki düzenin bu şekilde değişmesi, su kaynaklarının kalitesinde ve temininde önemli değişikliklere neden olacak ve suyun hayati öneme sahip olduğu gıda üretimi dâhil olmak üzere, iklime bağımlı birçok sektörü etkileyecektir. Türkiye’de iklim değişikliğinden kaynaklanan yaz sıcaklıklarının artması, kış yağışlarının azalması (özellikle batı illerinde), yüzey sularının kaybı, kuraklıkların sıklaşması, toprağın bozulması, kıyılarda erozyon, taşkın ve su baskınları gibi etkiler doğrudan su kaynaklarının varlığını tehdit etmektedir.
Tarım Sektörü ve Gıda Güvencesi
İklim değişikliği nedeniyle su döngüsündeki ve sıcaklıklardaki değişiklikler ile olası mevsimsel kaymaların doğrudan bu sistemlerin kontrolünde olan tarım sektörünü etkilemesi kaçınılmazdır. Sıcaklık ve yağış düzeninin değişimine bağlı olarak tarımsal zararlıların yayılım alanları ve türlerinde artışlar söz konusu olacaktır. Tarımda öngörülen iklim değişiklikleri, üretimi, üretim yerlerini ve hayvancılığı etkileyecek, aşırı hava olaylarının şiddeti, sıklığı ve artma olasılığı tarımda rekoltenin azalması riskini önemli ölçüde artıracaktır. Bu durum doğrudan gıda güvencesi ile ilgilidir.
İklim değişikliğinin tarım sektörüne olan etkisi, gıda güvencesi açısından esastır. Çünkü Türkiye’de tarım, sosyo-ekonomik açıdan ve ülke nüfusunun ihtiyaç duyduğu gıda temininde en öncelikli sektördür. İklim değişikliğinden kaynaklanan etkilerle; tarımda su mevcudiyetinin azalması, su kalitesinin bozulması, biyolojik çeşitliliğin ve ekosistem hizmetlerinin korunamaması, dolayısıyla tarım ekosisteminin bozulması, sürdürülebilir tarımsal üretim desenlerinin değişmesi, hayvancılığın etkilenmesi, meraların bozulması, çiftçilerin iklim değişikliğine uyum konusunda kapasitelerinin yetersizliği gibi koşullar gıda güvencesini tehlikeye sokmaktadır.
Türkiye’de iklim değişikliğinin, gıda üretimi ve güvencesi için zorunlu olan su ve toprak kaynakları ve dolayısıyla kırsal kalkınma üzerinde şiddeti giderek artan olumsuz etkiler yaratması beklenmektedir.
Ekosistem Hizmetleri, Biyolojik Çeşitlilik ve Ormancılık
İklim değişikliği, kara ve deniz ekosistemlerinin yanı sıra biyolojik çeşitliliğin kaybına da neden olacaktır. Bu durum, türleri, toplumun bağımlı olduğu ekosistemleri ve bunların sağladığı hizmetleri önemli ölçüde etkileyecektir. Ekosistemlerin, karbonu önemli ölçüde depolayan humuslu alanların, sulak alanların ve derin denizlerin iklimin düzenlenmesinde doğrudan rolü bulunmaktadır. Tuzlu bataklık ekosistemlerinin ve kum tepelerinin, fırtınalara karşı koruma sağladığı da bilinmektedir. İklim değişikliği, muhtemelen orman sağlığı ve verimliliğindeki değişikliklerle birlikte belirli ağaç türlerinin coğrafi dağılımında değişikliklere de neden olmaktadır. İklim değişikliği, balıkçılık ve su ürünleri sektörleri üzerindeki baskıyı artırmaktadır. İklim değişikliği nedeni ile kıyılar ve deniz ekosistemleri üzerinde de aşırı etkilerin meydana gelmesi ve kıyı erozyonunun artması söz konusudur.
Doğal Afet Risk Yönetimi
İklim değişikliğine bağlı olarak özellikle taşkın ve kuraklık gibi su döngüsünün değişmesine duyarlı doğal afetlerin sıklığı, şiddeti ve ülke çapındaki mekânsal dağılımlarında artışlar öngörülmektedir. Örneğin kış aylarında yüzeysel akışa geçen su miktarının artması, taşkınlar konusunda ilave önlemlerin alınması ve mevcut altyapının geliştirilmesini gerekli kılacaktır. Benzer şekilde yağışların şiddetinin artacağı öngörülen bölgeler vardır. Dolayısıyla bu tür bölgelerde hem kırsal hem de kentsel alanlarda taşkın riski ortaya çıkacak veya mevcut taşkın riski artacaktır.
IPCC’ye göre, gelecekte gerçekleşebilecek bir iklim değişikliğinin Türkiye’de; sıcak ve kurak devrenin uzunluğundaki ve şiddetindeki artışa bağlı olarak, orman yangınlarının sıklığını, etki alanını ve süresini artırabileceği şeklindedir. Orman yangınları için uyum eylemleri risklerin belirlenmesine ve azalmasına yönelik doğrudan hedefleri esas alacak şekilde tespit edilmiştir. İklim değişikliğinin etkilerinin bir başka önemli boyutu olan orman yangınları, Akdeniz Havzası’nda özellikle güney bölgelerde yıl boyunca tehlike olarak görülmekte ve orman yangınlarındaki bu artışın, istilacı türlerin yayılmasına, dolayısıyla orman yangınlarının daha geniş alanlara sıçramasına neden olacağı öngörülmektedir.
İnsan Sağlığı
Değişen iklim koşullarının, insan sağlığı üzerinde de önemli ölçüde etkiler yaratmakta olduğu bilinmektedir. Aşırı iklim olaylarının daha sıklaşması nedeniyle hava koşulları ile bağlantılı ölümler ve hastalıklar artabilir. Örneğin, ardışık çok sıcak günlerin sayısındaki artış özellikle yaşlılar ve kronik kalp-damar veya solunum hastalığı olanlarda akut sağlık sorunlarını doğrudan etkileyecektir. İklim değişikliğine bağlı olarak artacak taşkın riski de bulaşıcı hastalıkların yayılma risklerini ve bu risklerin mekânsal boyuttaki dağılımlarını değiştirecektir. Artan göç ve turizm gibi insan hareketlilikleri, bulaşıcı ve/veya yeni hastalık yapıcı mikroorganizma veya vektörlerin ortama girmeleri ve yeni yaşam ortamları bulmaları beklenen ısınma karşısında muhtemel olduğundan bir diğer risk alanını oluşturacaktır. Ayrıca, iklim değişikliği nedeniyle, zoonozlar gibi haşarat tarafından taşınan ciddi bulaşıcı hastalıkların yayılması ihtimali bulunmaktadır.
Selçuk Üniveristesi’nin vizyon, misyon ve stratejik planı esas olarak alındığında; ülkemiz öncelikleri, toplumsal ekonomik, kültürel ve sosyal faydalar refah ve sağlıklı yaşam kalitesinin arttırılması öncelikli olacaktır. Ülkemiz ve tüm dünyada yaşanan sağlık ve çevresel sorunlara acil çözüm ve uygulama önerileri kapsamında Selçuk Üniversitesi’nin lider üniversitelerden olma misyonu ile İklim Değişiklerine bağlı tüm sorunlara çözümler konusunda destek olmada kararlı ve uygulayıcıdır. Bu amaçla ülkemizde ilk ve tek konumunda olan S. Ü. Tarım ve İklim Değişiklikleri Uygulama ve Araştırma Merkezi (TİDEM) kurulmuş, ilgili tüm kişi, kurum ve kuruluşlara (Bakanlık, Genel Müdürlükler, Üniversiteler, Birlik ve Odalar, üreticiler, öğrenciler vd.) eğitim, bilgilendirme ve destek çalışmaları devam etmektedir. Yine ulusal ve uluslararası projeleri yürütme ve partner olma çalışmaları ile de sorunlara küresel anlamda somut ve bilimsel veriler kazandırma konusunda öncülük etmektedir. Üniversitenin eğitim öğretim stratejileri içerisinde tarımın iklim değişikliğine ve iklim değişikliğinin tarıma olan etkileri detayları ile özellikle Ziraat Fakültesi öğrencileriyle paylaşılırken uygulamada yapılması gerekli yöntem ve analizler benimsetilmektedir.
Selçuk Üniversitesi’nin günümüz ve geleceğin en büyük sorunlarından biri olan iklim değişikliği ve etkilerine bakış açısı, ülkemizin bu konudaki stratejileri ve eylem planları doğrultusunda paralellik göstermekte, ileriye yönelik çalışmaları da kapsamlı şekilde planlanmış durumdadır. Aşağıda verilen ve uygulanması planlanan çalışmalar Selçuk Üniversitesi Tarım ve İklim Değişiklikleri politikaları ile uyumlu bir şekilde yürütülecektir.
Türkiye’nin “Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi”nde temel hedeflerden biri olarak; “iklim değişikliği ile mücadele ve uyum kapsamındaki faaliyetlerin etkin koordinasyonunu teminen, yönetişim ilkesi doğrultusunda şeffaf, katılımcı ve bilimsel-analitik çalışmalara dayanan karar mekanizmaları geliştirebilecek bir eşgüdüm mekanizmasını kurmak ve sürekliliğini sağlamak” ile “ulusal iklim değişikliği çalışmalarında, bilgi akışını ve paylaşımını bütünsel bir sistemle sürdürmek üzere bilgi yönetimine geçmek“ öngörülmüştür. Bu hedef tüm sektörler için de geçerli olacaktır.
Su Kaynakları Yönetı̇mı̇
İklim değişikliğinin etkileri nedeniyle Türkiye’de yüzey suyu kaynaklarında, kar depolamasında ve yeraltı suyu potansiyelinde %30’a varan azalmalar tahmin edilmektedir. Bitkilerin doğal ve tarımsal su gereksinimlerinde olacak artışa karşılık su rezervlerindeki bu azalma, gelecekte su kaynaklarının daha etkin yönetiminin zorunlu olacağını göstermektedir. Bu kapsamda su kaynaklarının yönetimi politikalarına iklim değişikliğinin etkilerine uyum yaklaşımının entegre edilmesi ihtiyacı görülmüş olup; havza bazında su yönetimi, sektörler arası su dağılımı, su tasarrufu, talebin yönetimi, su kullanımının kontrolü, gözlem ağının genişletilmesi, büyük hacimli yapay depolama yapılarının artırılması gibi konular öncelikli olarak değerlendirmeye alınmaya başlanmıştır.
Küresel iklim değişikliğinin etkisinde, su kaynaklarının planlanması ve yönetilmesi çalışmalarında, son yıllarda giderek daha çok gündeme getirilen “belirsizlik” kuramından yararlanılması düşünülmelidir. Ayrıca, iklim değişikliğinin etkisi altında, su kaynaklarının gelecekteki durumunu daha sağlıklı tahmin edebilmek için arazi kullanımı ve bitki örtüsündeki değişimlerin daha iyi ve kapsamlı olarak belirlenmesi gerekmektedir. Bu çerçevede, bu alanda yapılan etüt çalışmalarına, Coğrafi Bilgi Sistemleri ve Uzaktan Algılama teknolojilerinden yararlanılarak, gereken önem verilmelidir.
Ayrıca, bu politikalara ek olarak daha esnek su ve atıksu sistemlerinin planlanabilmesi için alternatif su kaynakları (yağmur suyu hasadı, taşkın suları, gri su, arıtılmış atıksu) belirlenmesi ve ana kaynaklara dahil edilmesine yönelik planlar oluşturulması iklim değişikliğinin etkilerine uyum kapsamında ele alınabilecek diğer yöntemlerdir.
Su kaynaklarının yönetiminden sorumlu çok sayıda kuruluşun iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak için kurumsal kapasitelerinin güçlendirilmesi ve faaliyetlerinin etkinleştirilmesi gerekmektedir. Bu açıdan; i) kuruluşların su kalitesi gözlem ve değerlendirme (veri üretme) kapasitesinin geliştirilmesi, veri tabanının oluşturulması ve kurumsal yapının güçlendirilmesi, ii) su potansiyelinin, kullanım amaçlarının, tüketimlerinin ve sınıflandırmasının belirlenmesi amacıyla detaylı etütlerin yürütülmesi için ilgili kurumların kapasitelerin güçlendirilmesi, iii) sulama birlikleri ve çiftçilerin bilinçli ve yeterli su kullanımı konusunda eğitilmesi ve bilgilendirilmesi sağlanacaktır.
İklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak amacıyla tarım üreticilerinin sulama suyu kullanımında tasarruf sağlayan, sulama yatırımlarında ise maliyeti azaltan önlemleri almalarının mali ve teknik açıdan desteklenmesi, tarla içi modern basınçlı sulama sistemlerinin (damla ve yağmurlama sulama sistemleri) kurulması teşvik edilmelidir. Bu açıdan; yağmurlama ve damla sulama yöntemleriyle kapalı sistem sulama yatırımlarının ulusal ve uluslararası kaynaklarla planlanmasına devam edilmesinin, ülke çapında ve öncelikli bölgelerde damla sulama sistemleri üretim tesislerinin kurulmasının teşvik edilmesi sağlanacaktır.
Türkiye’de su kaynaklarının yönetiminde iklimsel parametrelerdeki değişikliklerin izlenmesi ve tahmini iklim değişikliği çalışmalarının temelini oluşturmaktadır. Bu amaçla belirli yoğunluktaki verilerin elde edilmesi için, meteorolojik ve hidrolojik gözlemlerin yapılacağı gözlem ağının geliştirilmesi önemlidir. Bu açıdan iklim değişikliklerinin su kaynaklarına etkilerinde fayda sağlayacak nitelikteki Ar-Ge ve bilimsel çalışmaların geliştirilmesi gereklidir.
İklim değişikliğinin etkilerinin sürekli izlenmesi için mevcut sistemlerin geliştirilmesinin yanı sıra, yeni sistemlerin de oluşturulması gereklidir. Bu açıdan, iklim değişikliğinin etkilerinin su kaynaklarının planlanması çalışmalarına entegrasyonu için gözlem, araştırma ve değerlendirmelerin yapılarak, hidrolojik gözlem ve izleme sistemi içerisinde kuraklık ile ilgili verilerin toplanması, kontrolü, değerlendirilmesi ve arşivlenmesi sağlanacaktır. Tarımsal sulamalardan geri dönen suyun değerlendirilmesine ilişkin Ar-Ge çalışmalarının da desteği ile iklim senaryoları dikkate alınarak havzalarda sektörel su ihtiyacına yönelik projeksiyonların yapılması hedeflenmiştir.
DSİ tarafından planlanan ve planlanacak olan su rezervuar işletme politikaları çerçevesinde havza ölçeğindeki ekolojik ve çevresel parametreler dikkate alınmaktadır. Buna ek olarak, havza ölçeğinde su kaynaklarını işletme politikaları havzadaki tüm paydaşların ihtiyaçları çerçevesinde ve iklim değişikliğinin etkileri dikkate alınarak yeniden gözden geçirilmelidir.
Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi’nde; Türkiye’de 2023 yılına kadar toplam elektrik enerjisi üretiminde yenilenebilir enerji payının %30’a çıkarılacağı hedeflenmiştir. Türkiye’nin yerli kaynakları olan kömür, hidroelektrik, rüzgar, jeotermal ve güneş enerjisi başta olmak üzere, çeşitli enerji kaynaklarından, enerji arz güvenliği ve iklim değişikliği hedefleri doğrultusunda en üst düzeyde faydalanması gerekmektedir. İklim değişikliğinin su kaynakları ve doğal sistemler üzerine baskısı dikkate alındığında; HES’lerin, doğayı tahrip etmeden ve su kaynaklarının rasyonel kullanımına imkân verecek şekilde planlanmaları gerekmektedir.
İklim risklerinin yönetimi, her bir politika, uygulama ve yatırım bazında çok sayıda faktörün dengelenmesini gerektirir. Örneğin; bir hidroelektrik enerji santrali projesi yenilenebilir bir enerji kaynağı olmakla birlikte, santralin yer seçiminde ve inşaat aşamasında çevre, doğal hayat ve sosyal açılardan olumsuz etkiler ortaya çıkabilmektedir. Türkiye’de toplam enerji üretiminde hidroelektrik enerjinin payının artırılması son dönemde önemli bir politika olarak yer almaktadır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi politikalarında; rüzgâr ve güneş enerjisiyle karşılaştırıldığında hidroelektrik enerji üretimi; yerli doğal kaynak kullanılması, işletme ve bakım giderlerinin düşük olması, teknik açıdan yapılabilirliğinin uygun olması, fiziki ömürlerinin uzun oluşu, olumsuz çevresel etkilerinin az olması ve kırsal kesimlerde ekonomik ve sosyal yapıyı canlandırması gibi nedenlerle diğer enerji üretim tesislerine göre öncelikli yatırımlar olarak değerlendirilmektedir.
Tüm bu analizler neticesinde Selçuk Üniversitesinin su yönetimine dair bakış açıları ve uygulamaya yönelik işaret edeceği hedefler genel hatlarıyla aşağıdaki şekilde sıralanmıştır:
şeklinde sıralanmaktadır.
Tarım Sektörü ve Gıda Güvencesı̇
İklim değişikliğinin tarım üzerindeki tahrip edici etkileri kalkınma, gıda güvencesi, çevre, biyolojik çeşitlilik ve ekosistem hizmetlerinin sürdürülebilirliği ile bir arada ele alınmalıdır. Tarım sektöründe iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak için; başta gıda güvencesi olmak üzere, üretim, tüketim, fiyat, sigorta sistemleri, çiftçi destek ve pazar politikaları, verimlilik ve rekabet, kuraklık ve çölleşme, biyolojik çeşitliliğin korunması, bitki ve hayvan sağlığı ile bitki üretimi, hayvancılık ve araştırma geliştirme konularının bir arada ele alınması gerekmektedir. Mevcut yasal ve kurumsal düzenlemelere, stratejik planlara, politika ve programlara bu konuların entegre edilmesi ile tarımda doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımının sağlanması ve iklim değişikliğinin etkilerine uyum için örgütlü ve rekabet gücü yüksek bir yapının oluşturulması amaçlanmıştır. Buna göre; “mevcut biyolojik çeşitlilik ve hammadde zenginliğini, güçlü üretim ve işgücü potansiyeli ile değerlendirerek AB mevzuatıyla uyumlu Çiftlikten Sofraya yaklaşımı ve izlenebilirlik çerçevesinde üretim yapmak; işletmeleri gıda güvenliği mevzuatının gerekliliklerini sağlayabilecek yapıya ve donanıma ulaştırmak, yetkilerin tek merkezde toplandığı güçlü bir yapılanma ile kamu kontrol/denetim sistemlerini etkin şekilde yürütmek, eğitim ve yayım hizmetlerini geliştirmek, Ar-Ge çalışmalarından elde edilen bilimsel verilere dayalı sürdürülebilir gıda güvenliği sistemini oluşturarak tüketici beklentilerini karşılayan güvenli gıdaları iç ve dış piyasalara sunmak” öncelikli hedef olarak belirlenmiştir.
Yakın dönemde tarım sektöründe, gıda güvencesi ve güvenilirliğinin sağlanması amacıyla gıda, yem, gıda hijyeni ve veteriner hizmetleri ile bitki sağlığına ilişkin idari ve kurumsal altyapının güçlendirilmesi için yeni yasal ve kurumsal düzenlemeler yapılmıştır ve yapılmaktadır. İklim değişikliğine uyum ve tarımsal üretim politikaları arasında entegre ve doğrudan bir bağ kurularak, Tarım Stratejisi’nde, Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi’nde, Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı’nda gerekli revizyonların yapılması hedeflenmiştir.
Tarımsal faaliyetlerin çevre koruma tedbirleri ile birlikte geliştirilmesi, doğal-yöresel zenginlik arz eden ya da risk altında bulunan tarım ve mera arazilerinin özelliklerinin korunması, geliştirilmesi ve bu bağlamda yöre ekolojisine uygun tarımsal ürün planlamasının yaygınlaştırılması öncelikli hedeftir. Bu amaçla, entegre tarım havzaları programlarının geliştirilmesine, organik tarım ve iyi tarım uygulamalarının yaygınlaştırılmasına, çevre dostu üretim yöntemlerinin uygulamasına ve çeşitlendirilmesine, tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan çevre kirliliğinin izlenmesine, niteliği bozulmuş olmakla birlikte yeniden kazanılabilecek tarım ve mera arazilerini geliştirme çalışmalarına ve doğal afetlere karşı korunma önlemlerine, su ürünleri avcılığı ve yetiştiriciliğinde üretim kaynaklarının sürdürülebilir kullanımına yönelik tedbirler alınacak ve bu yöndeki faaliyetler desteklenmelidir.
Organik Tarım Protokolü’nde ülke genelinde içme ve kullanma suyuna tahsis edilen havzalarda organik tarım yapılabilmesi ve organik tarımın yaygınlaştırılarak tarımsal üretimden kaynaklanan toprak ve su kaynaklarının kirliliğinin önlenmesi hedeflenmiştir. Bu protokol ile 14 Özel Çevre Koruma alanında hazırlanan yönetim planlarında iyi tarım uygulamalarının yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalara yer verilmesi kararlaştırılmış olup, tüm bu alanlarda yapılan ve yapılacak uygulamaların iklim değişikliğinin etkileri dikkate alınarak uyum alternatifleri ile birlikte gözden geçirilmesi gereklidir.
Ulusal düzeyde tarım, gıda, çevre ve kırsal kalkınma konularında yapılan sosyo-ekonomik araştırmalar ve bilimsel çalışmaların iklim değişikliğinin etkileri öncelikle dikkate alınarak yapılması ve geçimini tarımdan sağlayan kadın çiftçiler olmak üzere tarımla uğraşan kitlelerin geleceği için ve ülke tarımının iklim değişikliğine uyumlu gelişimine katkıda bulunmak amacıyla yenilikçi politikaların geliştirilmesi hedeflenmiştir. Ar-Ge çalışmalarından elde edilen bilimsel verilere dayalı sürdürülebilir gıda güvencesi sistemi iklim değişikliğinin etkileri dikkate alınacak şekilde oluşturulacak ve tüketici beklentilerini karşılaması sağlanacaktır. Ayrıca, tarımda toprağın iklim değişikliğinden etkilenme oranının tespiti ve izlenmesi için ülke çapında, bölge veya havza ölçeğinde güvenilir bir veri tabanı ve bilgi sisteminin geliştirilmesi, varolan sistemlerin iklim değişikliğinin etkilerini dikkate alarak revize edilmesi ve bu konuda proje çalışmalarına başlanılmalıdır.
Tarım alanlarında iklim değişikliğinden kaynaklanan etkilenebilirlik analizlerinin yapılması; tarımsal alan, üretim ve verimde, üretimde ve alan bilgisi açısından olası değişimlerin izlenebilmesi ve bu yönde politikaların belirlenmesi bakımından önemlidir. Tarımsal ürünler üzerinde su ve tuzluluk stresi gibi değerlerin tespit edilmesi verim, toprak ve suyun etkin yönetimi açısından önemli olup, bu yönde Ar-Ge faaliyetlerinin özellikle bölge veya havza düzeyinde geliştirilmesi hedeflenmelidir.
Sektörde rekabet edebilirliğin artırılması amacıyla tarımsal ürün piyasalarının güçlendirilmesinde iklim değişikliğine uyum politikalarının da önemi vardır. Bu açıdan ürünlerin mevcut genetik çeşitliliğinin ve verimliliğinin iklim değişikliğine uyum sağlamak açısından yerel düzeyde tespiti sağlanmalıdır. Bu çalışmaların biyoteknolojinin sunduğu yeni olanaklarla yapılması öngörülmüş olup, iklime uyum için ürün desenlerinin değiştirilmesi Ar-Ge çalışmaları ve bilimsel faaliyetler yaygınlaştırılmalıdır. Ayrıca, üretim politikalarına yol gösterici olması bakımından, öncelikle tarımsal sulama alanlarının iklim değişikliğinden etkilenebilirlik analizi yapılmalıdır.
Tarımsal üretimde verimliliğin artırılması amacıyla, farklı düzeylerde (merkez, havza) ve konularda (toprak ve su kaynakları araştırmaları vb.) çalışmak üzere ülke çapında tesis edilmiş Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı çok sayıda araştırma enstitüsü vardır. Ülke genelinde; Tarla Bitkileri, Bağ-Bahçe Bitkileri, Zirai Mücadele, Hayvancılık, Hayvan Sağlığı, Su Ürünleri, Toprak ve Su Kaynakları ile Gıda konularında birimler bulunmakta, desteklenmeye değer görülen araştırma projelerinin izlenmesi, değerlendirilmesi ve koordinasyonu Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM) tarafından yapılmalıdır.
Tarımsal Kuraklık Eylem Planı (TAKEP) çerçevesinde çalışan İzleme ve Erken Uyarı Tahmin Komitesi ve Risk Değerlendirme Komitesi çalışmalarına FAO tarafından durum analizleri yapılmaktadır. Bu çalışmaların; arazi kullanım tiplerindeki değişiklikleri izleyen ulusal bilgi sistemlerinin geliştirilmesi, derlenen verilerin gözden geçirilmesi ve uluslararası süreçler çerçevesinde ihtiyaç duyulan yeni verilerin belirlenmesi, toplanması, kaydedilmesi ve veri tabanına işlenmesi yönünde katkıları olacaktır.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın, illerde Tarımsal Kuraklık Yönetim Koordinasyon Kurulu’na bağlı olarak çalışan Tarımsal Kuraklık İl Kriz Merkezleri tarafından toplanan arazi varlığı, su kaynakları ve iklim ile ilgili verilerin güncellenerek iklim değişikliği bilgi yönetim sistemine dahil edilmesi sağlanmalıdır.
Türkiye’de de iklim değişikliği afetlerinin tarım arazilerinin kaybına neden olmaması için en başta ülke düzeyinde toprak ve su yönetiminin geliştirilmesi gerekmektedir. Türkiye’de yakın dönemde çiftçinin üretiminde tarımsal kuraklıktan kaynaklanan afet zararlarının karşılanması anlamında bazı yasal ve kurumsal düzenlemeler gerçekleştirilmekle birlikte, sigorta rejiminin iklim değişikliğinin etkileri dikkate alınarak ele alınması hedeflenmelidir.
Kuraklık nedeniyle tarımsal üretimin düşmesi, nüfus artışı düşünüldüğünde, gıda güvencesinin sağlanmasına ve artan ihtiyacın karşılanmasına yönelik riskleri de beraberinde getirmektedir. Bu nedenle, tarımsal kuraklıkla mücadeleyi bu boyuttan da değerlendirmek önemlidir. Doğal afet tanımına tarımsal kuraklığın dâhil edilmesi ile birlikte, bu yönde gerekli analizlerin yapılması sağlanmalıdır.
İklim değişikliği nedeni ile tarımsal kuraklıktan daha çok etkilenecek bölgelerde ekonomik, sosyal ve çevresel etkilerinin öncelikli olarak en kısa sürede tespit edilmesi öngörülmüştür. Tarım sektöründe çalışan ve iklim değişikliğinden etkilenen yoksul çiftçilerin havza veya bölge düzeyinde belirlenmesi ve önlemlerin bu yönde alınması hedeflenmelidir. Tarım sektöründe, iklim değişikliğinin etkileri ve toplumsal cinsiyet unsurlarını bir arada ele alan tedbirlerin uygulanması önemlidir.
Kırsal kesimde kadın çiftçilerin üretime katılma biçimleri, tarımsal faaliyetin türüne ve ailenin gelir durumuna bağlı olarak değişmekle birlikte, kadın her aşamada bu faaliyetlerde çalışmaktadır. Bu değerlendirmeler, Türkiye’de kadın çiftçilerin iklim değişikliğinden tarımsal üretimin etkilenmesi bağlamında yeterince önemli olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, iklim değişikliği nedeni ile tarımsal kuraklıktan daha çok etkilenecek bölgelerde ekonomik, sosyal ve çevresel etkilerinin öncelikli olarak tespit edilmesi halinde, iklim değişikliğinin tarım sektöründeki sosyo-ekonomik etkilerinin belirlenmesi sağlanabilecektir.
Ülke çapında su arzındaki yetersizlikten en çok etkilenecek sektörlerin başında tarım sektörü gelmektedir. Türkiye’de tarım sektöründe iklim değişikliğinin etkilerine uyum önlemlerinin alınması; tarımsal üretim politikaları çerçevesinde, su kaynaklarının havza ve tarla bazında etkin yönetilmesi ile başarılı olacaktır. Tarım sektöründe havza bazında su yönetiminin iyileştirilmesi için; tarım destek politikalarının geliştirilmesi, fiziki altyapı hizmetlerinin geliştirilmesi (taşkınlar için kanal kazılması, alternatif su toplama mekanizmaları vb.), iletim kayıplarının azaltılması, üst havzalarda su hasadı, su tasarrufu konusunda bilinçlendirme faaliyetlerinin yapılması önemlidir. Tarla bazında da uygun sulama yöntemleri, kuraklığa dayanıklı bitki tür ve çeşitlerinin ekimi, toprak nem kaybını önleyici önlemlerin alınması ve modern sulamaya uygun kalitede suların kullanılması ile iklim değişikliğine etkin uyum sağlanabilir.
Modern sulamada sulama suyu miktarı, sulama zamanı ve sulama yöntemi kadar sulama suyunun kalitesi de önemlidir. Toprak ne kadar verimli olursa olsun, modern sulama yöntemleri ne kadar iyi kullanılırsa kullanılsın sulamada uygun kaliteli su kullanılmadığı zaman ürün miktarı ve kalitesi düşer, toprakta kısa süre içinde tuzlulaşma-çoraklaşma sorunu başlar. Bu nedenle sulama suyu kullanılmadan önce, su mutlaka tuzluluk ve zehir etkisi yapan elementler (bor, bakır, çinko vb) açısından tahlil ettirilmelidir. Tarımda suyun yanlış kullanımı, tuz birikimi ve çölleşmenin önüne geçilememesi, toprakta sulama sayesinde elde edilen üretim artışının önemli oranlarda azalmasına neden olmaktadır. Bu nedenle suyun her damlasından mahsul alma hedeflenirken, sulama ve su yönetim sistemleri yörelere özgü koşullar dikkate alınarak geliştirilecektir. Böylece, tarım sektöründe su kayıplarının azaltılması sağlanacaktır.
Salma (vahşi) sulama su tasarrufu açısından sakıncalıdır, ancak tasarruflu sulama yöntemlerinin seçiminde dikkat edilmesi gereken en önemli etkenlerden biri yetiştirilecek bitki çeşididir. Bu bağlamda ürün bazında damla, yağmurlama, karık, tava sulama gibi yöntemler iklim değişikliğinin etkileri dikkate alınarak seçilecektir. Su kıtlığı yaşanan bölgelerde bitki cinsine göre sulama aralığı ve sulama sayısı optimize edilecektir. Toprağın çoraklaşmasına ve aşırı su tüketimine yol açan salma (vahşi) sulama gibi klasik sulama yöntemlerinin, kademeli olarak değiştirilmesine, kapalı sistemler kullanılarak yağmurlama sulama ve damla sulama gibi su tasarrufu sağlayan modern sulama tekniklerine geçilmesine yönelik yatırımlar teşvik edilecektir. Ülke genelinde su varlıklarına göre en uygun bölgesel üretim deseninin oluşturulması sağlanacaktır. Tarımda su kullanımında tasarruf sadece bitkisel üretim açısından değil, hayvansal üretim ve hayvansal ürünler açısından da ele alınacaktır. Keza hayvansal ürünlerin üretimi için daha fazla su tüketimine ihtiyaç vardır.
Tarımda biyolojik çeşitlilik ihtiyacını daha iyi anlamak, biyolojik çeşitliliğin tarım ekosistemini düzenleyici önemli fonksiyonlardan biri olduğunu kabul etmekten geçmektedir. Burada esas olan, yönetimin sağlıklı yapılması, örneğin; dış girdi gereksinimlerinin azaltılıp, üretkenliğin çoğaltılması ve ekosistemin sürdürülebilirliğinin geliştirilmesidir. Toprağın ve tarımsal biyolojik çeşitliliğin, bozkır ekosistemlerinin bozulması (kuraklık, çölleşme, erozyon gibi nedenlerle) tarımda ve hayvancılıkta daralmaya, bitkisel üretimde de düşüşe neden olmaktadır. Ayrıca, tatlı su ekosistemlerine baskılar ve etkiler hidrolojik sistemin bozulmasını da beraberinde getirebilir. Bu durum, tarımsal üretkenliği ve gıda güvencesini etkilemektedir.
İklim değişikliği etkilerinin dikkate alacak şekilde tarımda toprağın nemini muhafaza edecek yöntemler kullanılması gerekmektedir. Toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik yapısını bozan ve toprağın su tutma kapasitesini düşüren ticari gübrelerin tarımsal üretimde kullanılması yerine yeşil gübreleme yapılması ve hayvan gübresi kullanılması sağlanarak toprağın su tutma kapasitesinin artırılmasına yönelik çalışmalar yaygınlaştırılmalıdır.
Toprak işlemede uygun teknik ve teçhizatın kullanılmasına yönelik uygulamaların yaygınlaştırılarak, sulama ve su yönetiminde yeni ve teknolojik sistemlerin kullanılmasının sağlanması hedeflenmiştir. Ayrıca, gelişmiş hasat sistemlerinin uygulanması ve tarımsal ormancılığın geliştirilmesi, nadas uygulamalarının iklim etkileri dikkate alınarak yapılması sağlanacaktır.
Doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımını ve iklim değişikliğinin etkilerine uyumu sağlamaya yönelik yenilikçi ve uygun tarım tekniklerinin geliştirilmesi, iklim değişikliğinin gen kaynağı Türkiye olan tarım ürünleri üzerindeki etkilerinin araştırılması, ürün desenine yönelik araştırmaların yapılması iklim değişikliğinin etkilerine uyum için tarımsal biyolojik çeşitliliğin ve kaynakların korunmasını sağlayacaktır.
Arazi toplulaştırma çalışmaları ile tarımda kullanılan enerji miktarında azalma olmaktadır. Bu durum, sera gazı emisyonlarını azaltım politikaları açısından da ayrıca fayda sağlayacaktır. Türkiye’de parsellerin dağınık olması ve küçük parçalardan oluşması dolayısıyla köy merkezi ile parseller arasında ulaşım yapılmakta ve önemli oranlarda enerji harcanmaktadır. Tarım Arazilerinin Korunması, Kullanılması ve Arazi Toplulaştırmasına İlişkin Tüzük”te iklim değişikliğine uyum açısından sulamaya açılan ve açılacak sahaların arazi toplulaştırılmasının yapılması yönünde revizyon gerekebilecektir. Dolayısıyla, parsel içi sulama randımanını artıracak arazi toplulaştırması olmak üzere diğer tarla içi geliştirme hizmetlerinin tamamlanması hedeflenmiştir.
Tarımsal verimliliğin artırılması amacıyla arazi toplulaştırma çalışmalarının tamamlanması sürecinde iklim değişikliğinin etkilerine uyum göstergelerinin dikkate alınması yönünde teknik ve mali çalışmaların yapılması ve taşkın riski olan bölgelerde arazi toplulaştırma uygulamalarının öncelikle ele alınması sağlanacaktır.
İklim değişikliği ile tarım ilişkisi söz konusu olduğunda; Türkiye’de başta Tarım ve Orman Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, DSİ, MGM, OGM, Kalkınma Bakanlığı, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı olmak üzere 40’a yakın bakanlık ve kuruluş söz sahibi ve sorumludur. MGM tarafından orman yangını oluşabilecek riskli bölgeleri belirleyen Meteorolojik Erken Uyarı Sistemi (MEUS) geliştirilmiş olup, OGM’ye bu veriler verilmektedir.
Tarımsal kuraklık yönetiminde görev alan kurul ve komitelerin iklim değişikliğine uyum konusunda kapasitelerinin artırılması, bu yönde sürekli eğitim ve araştırma programlarının yürütülmesi, iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak için çok önemlidir. Böylece, TAKEP’in yerel ve bölgesel düzeyde iklim etkilerini dikkate alan bir anlayışla uygulanması sağlanabilecektir. Ayrıca, Tarım ve Orman Bakanlığı ile bağlı ve ilgili kuruluşların, taşra teşkilatlarının bünyesinde doğrudan iklim değişikliğine ilişkin bir birim oluşturulması gerekmektedir. Bu kuruluşlardaki sel ve kuraklık erken uyarı sistemleri için mevcut teknik kapasite ve ihtiyaçların geliştirilmesi hedeflenmiştir.
Tarım sektöründe katılımcı olmayan uyum çabaları iklim değişikliğinin etkilerine karşı kırılgan olan kesimlerin karşılaşacakları etkileri olumsuz yönde artıracaktır. Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının iklim değişikliği konusunda kamuoyunda farkındalık yaratma faaliyetleri artmış olmasına karşın, bu alanda çalışan STK’ların etkinliği yetersizdir. STK’ların önemli bir kısmı azaltım faaliyetlerine yönelmiş olup, iklim değişikliğinin etkilerine uyum konusunda çalışanlar temelde ekosistem servislerinin yönetimi konusunda öteden beri aktif, ancak sayı olarak az olanlardır. Burada tespit edilen önemli husus, birçok STK’nın iklim değişikliği ile mücadele tepkilerini daha çok “azaltım” olarak anlamaları, “uyum” konusunda bilgi ve bilinçlendirmeye ihtiyaç duyduklarıdır.
İklim Değişikliği Ulusal Uyum Stratejisi’nde; i) özellikle TAKEP’in köyler düzeyinde uygulanmasında sulama birliklerinin, kooperatifçilik faaliyetlerinin geliştirilip, yaygınlaştırılmasının sağlanması ii) birlik ve kooperatiflerin iklim değişikliğinin etkilerine uyum konusunda bilinçlendirilmeleri ve kapasitelerinin artırılması; iii) tarım sektöründeki yerel paydaşların alternatif ürün desenleri konusunda bilgilendirilmesi; iv) iklim değişikliği sebebiyle sıcaklığın ve buharlaşmanın artacağı bölgelerde sulanan alanlardaki tuzluluk artışına engel olmaya yönelik tedbirler konusunda projelerin geliştirilmesi ve çiftçinin eğitimin sağlanması hedeflenmiştir. Ayrıca, toplumun tüm kesiminin iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini azaltmak için erken uyarı sistemleriyle desteklenmesi ve iklim bilgilerine ulaşılabilir olması sağlanacaktır.
Bu analizler neticesinde Selçuk Üniversitesinin Tarım Sektörü ve Gıda Güvencesı̇ dair bakış açıları ve uygulamaya yönelik işaret edeceği hedefler genel hatlarıyla aşağıdaki şekilde sıralanmıştır:
Ekosı̇stem Hı̇zmetlerı̇, Bı̇yolojı̇k Çeşı̇tlı̇lı̇k ve Ormancılık
Bir ekosistem tipini belirleyen en önemli faktörler sıcaklık ve yağış rejimi olduğundan, iklimdeki değişiklikler ekosistemlerin yapısında ve fonksiyonlarında değişime neden olmaktadır. Son dönemlerde iklim değişikliğinin türler ve ekosistemler üzerindeki etkileri giderek daha fazla hissedilmeye başlamıştır. Özellikle, kısıtlı yaşam alanlarına sahip türler ile hassas ekosistemlerin iklim değişikliğinden daha fazla etkileneceği düşünülmektedir. Dünyadaki zengin biyolojik çeşitliliğe sahip ve hassas ekosistemleri, nadir türleri korumak amacıyla ilan edilen korunan alanlar, iklim değişikliği sürecinde türler için sığınak alanları olmak gibi önemli bir rol oynayacaktır. Değişen iklimlerin mevcut korunan alanlar içindeki ekosistemlerin yayılış alanlarını nasıl etkileyeceği tam manasıyla henüz bilinmemektedir. İklim değişikliği altında, korunan alanlar şu açılardan önem kazanmaktadır:
• Emisyonların azaltılması; özellikle orman ve turbalıklar gibi karbon emilimini sağlayan ekosistemlerin bulunduğu korunan alanların sürdürülmesi ve yeni alanların ilanı,
• İklim değişikliğine uyum; ekosistem hizmetleri, tür ve ekosistemlerin dağılımlarının korunan alanlar içinde muhafazası,
• Mevcut korunan alan ağı sayesinde ekosistem ve türlerin iklim değişikliğine direnç kazanması.
İklim değişikliğiyle mücadelede kilit rol oynayan orman alanlarının korunması, sürdürülebilir yönetimi ve orman alanlarının artırılması ormancılıkla ilgili politika ve stratejiler içerisinde öncelikle yer almaktadır. Ormancılık ve iklim politikalarının entegrasyonunda öne çıkan diğer konular, biyolojik çeşitliliğin korunması, ormana bağlı olarak yaşayan yöre halkının (orman köylüleri) kalkındırılması ve yapılacak tüm faaliyetlere dâhil edilmesi, orman biyokütlesinin ısı ve enerji üretiminde kullanılması ve özellikle yapılan tüm faaliyetlerin ölçülebilir, raporlanabilir ve doğrulanabilir olabilmesi amacıyla “Ulusal Orman İzleme Sisteminin” kurulması konularıdır.
İklim değişikliğinin ekosistem hizmetlerine etkilerinin dolaylı olarak ele alındığı mevcut stratejiler uyum politikaları açısından yeniden gözden geçirilmelidir. Bu çerçevede, Ulusal Ormancılık Programı ve OGM Stratejik Planı iklim değişikliğinin etkilerine uyum bağlamında revize edilmelidir. Seçilmiş veya öncelikli korunan alanlarda mevcut planlama içerisine iklim değişikliğine uyumun entegre edilmesi ve yaygınlaştırılması sağlanmalı, ayrıca korunan alanlarda iklim değişikliğine uyum konusunda bölgelerin özelliklerine göre bölgesel stratejiler ve planlar hazırlanmalıdır.
Türkiye’de yerinde koruma çalışmaları 1950’li yıllarda başlatılmıştır ve korunan alanların toplam yüzölçümü 4,6 milyon hektara ulaşmıştır, bu da ülke yüzölçümünün %6’sına karşılık gelmektedir. İklim değişikliği uyum stratejilerinin biyolojik çeşitlilik ile ekosistemlerin işleyişinde dikkate alınması gerekmektedir. Türkiye’de iklim değişikliğinin olumsuz etkileri açısından mevcut ekosistemlerin direncini temin etmek ve biyolojik çeşitliliği korumak maksadıyla yeni yönetim yaklaşımları ortaya konulmaya başlanmalıdır. Ulusal ölçekteki iklim değişikliği model çalışmalarının sonuçları, biyolojik çeşitlilik açısından önemli alanlarla örtüştürülerek korumada öncelikli alanlar belirlenmelidir.
İklim değişikliğinin Türkiye’de ormanlar üzerinde görülen etkileri, özellikle Akdeniz Bölgesi’nde iklim kuşağında yangın mevsiminin daha erken başlaması ve daha uzun süre devam etmesi ile kendini göstermektedir. Ayrıca, kurak orman toprağının ve ağaçların böcek ve yangına karşı daha hassas hale gelmesi söz konusudur. Bu gibi etkilere uyum sağlanması için en başta iklim değişikliğinin ormancılık faaliyetleri, orman ekosistemi ve türler üzerindeki etkilerinin tespit edilmesi ve izlenmesi gerekecektir. İklim değişikliğinden kaynaklanan sıcaklık artışı ve yağış rejimi değişiminin orman ekosistemi ve türler üzerindeki etkileri değerlendirilmelidir. Ayrıca, iklim değişikliğinden etkilenecek su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimine katkı sağlamak için, orman amenajman planlaması ve uygulama teknikleri hidrolojik fonksiyonu daha fazla dikkate alacak şekilde geliştirilmelidir.
Korunan alanlar sistemlerinin iklim değişikliğinin etkilerine karşı etkin yönetimi sağlanmalıdır. Ayrıca, korunan alanlarda yöre halkının geçimini desteklemeye yönelik iklim değişikliği uyum stratejisi ve eylemleri tespit edilecek, bu konularda maliyet-fayda analizi, maliyet etkinlik çalışmaları yapılacak ve geçim kaynakları bu değerlendirmeler ışığında çeşitlendirilmelidir.
Ormanların iklim değişikliğine uyum faaliyetleri açısından en önemli ekosistemler olması nedeniyle ormandan geçinen köylülerin hem bu ekosistemleri koruması, hem de sosyo-ekonomik kalkınmasını geliştirerek sürdürmesi gerekmektedir. Burada hedeflenen Türkiye’de yaklaşık 7,5 milyon nüfusa sahip orman köylülerinin sosyo-ekonomik kalkınmasında, iklim değişikliğine uyum faaliyetlerinin dikkate alınması ve bu yolla kırsal kalkınmaya destek olunmasıdır. Bunun için ilgili paydaşların işbirliği ile öncelikle iklim değişikliğinin orman köylüleri üzerine sosyo-ekonomik etkilerinin tespiti yapılmalıdır. Orman köylülerinin geçim kaynakları üzerindeki iklim değişikliği risklerinin minimize edilmesini sağlamak amacıyla, köylülerin geçim faaliyetlerini çeşitlendirecek teşvik ve önlemler alınmalıdır. Bir sonraki adım olarak, iklim değişikliğinin geçim kaynakları üzerindeki risklerinin minimize edilmesi sağlanmalı, bu amaçla orman köylülerinin geçim faaliyetleri çeşitlendirilecek, gerekirse farklı faaliyetlere geçilmelidir.
Dağ, step, iç su, deniz kıyı ekosistemlerinin korunmasında ve sağladıkları ekosistem hizmetleri çerçevesinde iklim değişikliğinin etkilerinin tespiti ve sürekli izlenmesi gerekmektedir. Bu açıdan; söz konusu ekosistemlerin iklim değişikliğine olan direncinin sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla, bu ekosistemlere doğrudan olumsuz etkisi olan kullanıcı sektörlerin etkileri analiz edilecek ve değerlendirilmelidir. Ayrıca; küçük akarsular üzerinde planlanan HES’lerin ekosistem değerlendirmesi çalışmalarında yörenin ekosistem bütünlüğü ve biyolojik çeşitliliğinin yanı sıra iklim değişikliğinin etkilerinin de dikkate alınması sağlanmalıdır.
İklimsel, coğrafi ve morfolojik özellikleri nedeniyle, turizm aktivitelerinin yoğunlaştığı alanlar olarak beliren kıyı alanlarında, insan kaynaklı kullanımların etkileri, küresel iklim değişikliğinin yarattığı olumsuz koşullarla birleşerek sürekli bir baskı oluşturmaktadır.
İklim değişikliğinin etkileri dikkate alınarak turizm modelinde, ürünlerinde ve sektörün coğrafi mekân kullanımında yapılması gereken değişikliklerin belirlenmesi, kıyı alanları için yeni bir yönetim modeli oluşturulması gerekmektedir.
Türkiye’de orman alanlarının % 60’ına tekabül eden 12 milyon hektarlık kısmı yangına çok hassas bölgelerde yer almaktadır. IPCC’ye göre gelecekte gerçekleşebilecek bir iklim değişikliği Türkiye’de; sıcak ve kurak devrenin uzunluğundaki ve şiddetindeki artışa bağlı olarak, orman yangınlarının sıklığını, etki alanını ve süresini artırabilecektir. Bu çerçevede, yangınlarla daha etkin mücadele amacıyla gerekli makine-teçhizat alınmasının yanı sıra orman yangınlarına hassas alanlardan başlamak üzere orman bakım çalışmaları yoğunlaştırılacak, yangına dirençli orman kurma ve yangın emniyet şeridi dâhil koruma faaliyetleri yaygınlaştırılacaktır. Ağaçlandırma çalışmaları ve konu ile ilgili araştırmalar, değişen iklim koşulları gözetilerek planlanmalıdır.
Bu analizler neticesinde Selçuk Üniversitesinin Ekosı̇stem Hı̇zmetlerı̇, Bı̇yolojı̇k Çeşı̇tlı̇lı̇k ve Ormancılık dair bakış açıları ve uygulamaya yönelik işaret edeceği hedefler genel hatlarıyla aşağıdaki şekilde sıralanmıştır:
Doğal Afet Rı̇sk Yönetı̇mı̇
Türkiye’de afet ve risk yönetimi politikaları risk azaltma önceliğini gözetmekten henüz uzaktır. Afet mevzuatı ve kurumları ağırlıklı olarak afet sonrası kriz yönetimine odaklanmalı, dolayısıyla risklerin önlenmesi ve olası etkilerin azaltılması anlamında hazırlık faaliyetlerine öncelik verilmelidir.
Türkiye’de afet yönetiminde özellikle uluslararası gelişmeler de göz önünde bulundurularak, temel yaklaşım ve stratejileri ortaya koyacak Ulusal Afet Yönetimi Stratejisi ve Eylem Planı hazırlanmalıdır. Bu aşamada iklim değişikliğine uyum faaliyetlerinin de bu stratejide dikkate alınması önemli olacaktır.
İklim değişikliğine bağlı doğal afetlerin yönetimi için tehdit ve risklerin belirlenmesi, bunun için de öncelikle sel, taşkın, çığ, heyelan gibi doğal afet risklerinin tespit edilmesi lazımdır. Nitekim Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi’nde; iklim değişikliğine bağlı artması muhtemel su baskını, çığ, heyelan vb. doğal afetlerin tespit edilmesi ve afetlerin etkilerini en aza indirmek için erken uyarı sistemleri kullanılarak gerekli tedbirlerin alınması öngörülmelidir.
İklim değişikliğinin etkilerine karşı risk yönetim süreçlerine altlık oluşturacak su baskını, heyelan gibi afet, tehlike ve risk haritalarının hazırlanması ve bu haritaların arazi kullanımına yönelik planlara entegre edilmesi sağlanmalıdır. Orta vadede; su baskını, heyelan risk azaltım ve yönetim planları ile ilgili uygulama ve denetim kılavuzlarının hazırlanması iklim değişikliği risklerini minimize edecektir. Ayrıca, iklim değişikliğine bağlı doğal afetler için izleme, tahmin ve erken uyarı sistemlerinin kurulması ve yaygınlaştırılması sağlanmalıdır. İklim değişikliğine bağlı doğal afetlerin sosyal, ekonomik ve çevresel etkilerinin belirlenmesi yönünde de sistemli araştırmalar yapılmalıdır. Uzun vadede ise, iklim değişikliğine bağlı doğal afetlerin etkilediği her sektör için ayrı afet yönetim planlarının yapılması sağlanmalıdır.
İklim değişikliğine bağlı doğal afetlerin etkilerini azaltıcı doğal yapıların tespit edilmesi ve ekosistemlerin korunması için gerekli mevzuatın geliştirilmesi ve uygulamasının sağlanması gerekmektedir. İklim değişikliği nedeniyle oluşacak doğal afetlerle ilgili olarak özel ve kamusal sigorta mekanizmalarının bütün ekonomik sektörler ve yurttaşlar arasında yaygınlaştırılması gerekmektedir. Böylece bir yandan sigorta mekanizmalarının kullanımında artış olacak, öte yandan iklim risklerine karşı korunma sağlanmalıdır.
İklim değişikliğinden kaynaklanan belirsizlikler bir anda ortaya çıkacak afet (özellikle taşkın ve kuraklık) olaylarını da tetiklemektedir. Bu açıdan özellikle su kaynakları yönetimi ve işletme politikaları ve planlamalarının, afetlerin (taşkın kontrolü ve geleceğe yönelik tahminleri) ortaya çıkaracağı risklerin optimal bir mekanizmayla dengelenmesini sağlayacak şekilde de hazırlanması gerekmektedir. Dolayısıyla iklim değişikliğine bağlı doğal afetlerde müdahale mekanizmalarının güçlendirilmesi önemlidir.
İklim değişikliğinin yaratabileceği afet ve risk etkileri konusunda toplumsal bilinci ve katılımı yükseltecek eğitim çalışmalarının sürdürülmesi ve toplumun her kesimine yönelik bilinçlendirme faaliyetlerinin yürütülmesi esastır. Bu çerçevede, ulusal ve yerel düzeyde kamu kuruluşlarının konuyla ilgili STK’larla ortak çalışmaları sağlanmalıdır.
Bu analizler neticesinde Selçuk Üniversitesinin Doğal Afet Rı̇sk Yönetı̇mı̇’ne dair bakış açıları ve uygulamaya yönelik işaret edeceği hedefler genel hatlarıyla aşağıdaki şekilde sıralanmıştır:
İklı̇m Değı̇şı̇klı̇ğı̇ne Uyum Bağlamında Yatay Kesen Ortak Konular
Türkiye’de iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak için tespit edilen öncelikli etkilenebilir alanlar; i) su kaynakları yönetimi, ii) tarım ve gıda güvencesi, iii) doğal afet risk yönetimi, iv) ekosistem hizmetleri, biyolojik çeşitlilik ve ormancılık ile v) insan sağlığıdır. Bu alanların her birinde iklim değişikliğine uyum sağlamak için özellikle kısa ve orta vadede bazı konuların ele alınması ve uygulamaya yansıtılması gerekmektedir.
Ulusal düzeyde kalkınma plan, program ve politikaları incelendiğinde, Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi belgesinde doğrudan, birçok sektör ve kurum stratejilerinde de dolaylı olarak hedefler yer almıştır. Bölgesel planlama politikaları, Tarım Stratejisi, Kırsal Kalkınma Stratejisi, Orman Stratejisi, Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi, Enerji Stratejisi, Sanayi Stratejisi gibi karar belgelerinde yer alan su kaynaklarının yönetimi, eko-verimlilik, çölleşmenin önlenmesi ve gıda güvencesi gibi konulara dair hedefler iklim değişikliğine uyum ile de ilgilidir. Ancak, söz konusu stratejilerde yer alan hedefler ve eylemlerin ve sektörlerin birleşik etkilerinin doğrudan iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlanması yönünde geliştirilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede iklim değişikliğinin genel makro-ekonomik değişkenlere (büyüme, gelir, istihdam vb.) olası etkileri sektörler nezdinde tek tek ve gerektiğinde bir arada dinamik olarak incelenecek ve ulusal strateji/politikalara/planlara yansıtılacak çalışmalar yapılmalıdır. Böylece, iklim değişikliğinin yaratacağı fırsatların ya da sorunların sektörel bazda belirlenmesi, sektörel politikalara ve kalkınma planlarına entegre edilmesi sağlanmalıdır.
Aynı zamanda, iklim değişikliğine uyum sağlamak için yapılan çalışmalar, iklim değişikliği ile mücadelede yer alan sektörlerde çevre teknolojilerine ve diğer alanlara (doğa koruma, afet risk yönetimi, idari kapasite vb) yatırımı özendirecek, çevresel ürün ve hizmetleri artırarak istihdam yaratılmasına da fırsat verecektir.
Sürdürülebilir kalkınma politikalarının uygulanmasında güvenilir ve güncellenmiş çevresel bilginin varlığı, karar mekanizmalarının ve kurumların doğru çalışmasını da kolaylaştıracak, özellikle çok disiplinli bir alan olan iklim değişikliği ile mücadele çalışmalarını da hızlandıracaktır.
İklim değişikliğinin etkileri için veri derleme; sistematik ve bütüncül bir yaklaşımla çeşitli konularda bilimsel araştırmalar (flora ve fauna, tarım verileri, toprak araştırmaları, doğal afetleri önlemeye yönelik sel/taşkın kuraklık vb verileri) yapılmasını ve sağlıklı bir gözlem ağı altyapısının kurulmasını gerektirmektedir. İklim değişikliğinin multi-disipliner olması ve gerek azaltım, gerekse uyum sağlamak açısından yetki ve sorumlulukların birçok kuruluşta dağınık olarak yer alması ve bilgilerin de bu şekilde üretilmesi, mevcut verilerin farklı format ve standartlarda bulunmasına neden olmakta, bu durum veri ve bilgilerin iklim değişikliğinin etkileri dikkate alınarak, bir sistem dâhilinde yönetilmesi ihtiyacını gündeme getirmektedir. Türkiye’de çevre alanında veri toplama çalışmalarında bir yandan bilimsel boyut itibariyle sorunlar yaşanırken, öte yandan var olan bilgilerin bir araya getirilememesi önemli bir sorundur. Mevcut verilerin bir sistem dâhilinde yönetilmesi bu nedenle önemlidir.
İklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak için alınması gereken önlemler ve geleceğe yönelik faaliyetler için bu alanda finansman politikalarının net olarak belirlenmesi ve yenilikçi finansman mekanizmalarının da geliştirilmesi gerekmektedir. Türkiye’nin küresel ortaklık anlayışı çerçevesinde; bir yandan uluslararası örgütlerle uyum konusunda kapasite geliştirme ve teknoloji transferi fonlarından yararlanma yönünde girişimler yapılması, öte yandan da sosyo-ekonomik yapısı ve kalkınma trendi benzer olan ülkelerle de ortaklıklar kurulması önemli olacaktır. Burada uluslararası kaynaklara erişimde sistematik bir yöntem izlenecek, teknoloji transferinin sağlanmasına yönelik çeşitli özendirici finansman mekanizmaları oluşturulacaktır. Ulusal düzeyde olduğu kadar, bölgesel düzeyde de bu faaliyetlerin desteklemesi lazımdır. Dolayısıyla, bölgedeki Kalkınma Ajansı’nın iklim değişikliğine uyum projelerini finanse etmesi için kapasitelerin güçlendirilmesi ve destek programlarına yerel ihtiyaçlar doğrultusunda ortaya çıkacak olan iklim değişikliğine uyum konularının dâhil edilmesi sağlanmalıdır.
Ayrıca; başta tarım, enerji, turizm, su, balıkçılık, sanayi gibi iklim bağımlı sektörler olmak üzere, ilgili her sektörde azaltım-uyum sinerjisini dikkate alan bütünleşik fayda-maliyet analizlerinin yapılması önemlidir. Bu sektörlerde iklim değişikliği etki analizleri yapılarak uyum maliyetleri tespit edilmelidir. İklim değişikliğine uyum için devlet yardımlarının ve desteklerinin sektörel bazda geliştirilmesi ve uygulanması da sağlanacaktır.
İklim değişikliğine uyuma ilişkin olarak yerel yönetimlerin, meslek adamlarının ve halkın bilinçlendirilmesi, eğitimi, bilimsel ve sosyal çabaların desteklenmesi, uluslararası iletişim ve bilgi transferi, politika ve strateji geliştirme çalışmaları sürecektir.”
Özellikle iklim değişikliklerinin yaratacağı afet ve risk etkileri konusunda toplumsal bilinci ve katılımı yükseltecek eğitim çalışmaları planlanacaktır. Afet etkisinin insan sağlığı, çevre, tarih ve kültürel koruma alanları, ekonomik faaliyetler üzerindeki olası sonuçları ve bu risklere karşı hazırlıklı olma temelinde yerel toplantı, yayın, televizyon programları ve benzeri etkinlikler planlanmalıdır.
Uyuma yönelik olarak orta/uzun vadede; “iklim değişikliği nedeniyle sıcaklığın ve buharlaşmanın artacağı bölgelerde sulanan alanlardaki tuzluluk ve sodyumluluğun artışına engel olmak için toprak işleme, drenaj, sulama teknikleri, malçlama gibi tedbirler konusunda projeler geliştirilecek ve çiftçinin eğitimi sağlanmalıdır. Bu çerçevede tüm ilgili Bakanlıkların ve yerel teşkilatlarının, ilgili kurulların iklim değişikliğinin etkilerine uyum ve Türkiye’deki durum ile ilgili olarak düzenlenecek hizmet içi temel eğitimlerle kapasitelerinin geliştirilmesi sağlanmalıdır.
STK’ların bazıları temelde ekosistem servislerinin yönetimi konusunda öteden beri aktiftir. Bu nedenle, iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamakla ilgili olarak, ülke düzeyinde katılımın sağlanması ve farkındalığın artırılması için, başta deneyimli STK’lar olmak üzere, diğer tüm ilgili kesimler tarafından kamuoyunda farkındalığın artırılmasına yönelik programların hazırlanması hedeflenmiştir.
İklim değişikliğinin temelde bir risk değerlendirme konusu olduğu dikkate alındığında bilimsel öngörülerin, Ar-Ge çalışmalarının önemi daha çok ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de bazı üniversitelerin yer bilimleri ile ilgili birimlerinde iklim modelleme projeksiyonları çalışılmakla birlikte, bu çalışmalar çoğu zaman yeterli olmamaktadır. İklim modelleri, şiddetli, uç ve şok hava ve iklim olayları, etkilenebilirlik analizleri ve iklim değişikliğine uyum gibi konularda kapsamlı çalışmalara sürekli ihtiyaç vardır. Bu çerçevede bilimsel araştırmaların geliştirilmesi için finansal, teknik ve insan kaynakları da yetersizdir. TÜBİTAK, üniversiteler, enstitüler ve çeşitli kamu kuruluşları ve bu kuruluşların araştırma kurumları tarafından üretilen iklim değişikliği ile ilgili verilerin eşgüdüm içinde üretilmesi ve kullanılması gerekmektedir. Bu durum, iklim değişikliği ile mücadelede, bir yandan iklim biliminin, öte yandan azaltım ve uyum alanlarında bilimsel çalışmaların ve araştırmaların ulusal düzeyde belirli programlar dâhilinde geliştirilmesini, uluslararası gelişmelerin takip edilmesini ve bütüncül bir yaklaşımla bir araya getirilmesini gerekli kılmaktadır. Bu açıdan üniversitelerde iklim değişikliğine uyum konusunda tartışma zeminlerinin, sertifika programlarının artırılması, müfredata lisans ve yüksek lisans düzeyinde ilgili derslerin eklenmesi ve araştırma/yüksek lisans programlarının oluşturulması teşvik edilmelidir.
Türkiye’de iklim değişikliğinin etkilerinin öngörülmesinde önemli faydalar sağlayacak olan Ar-Ge çalışmaları için gereken altyapı geliştirilmelidir. Bu çerçevede; Türkiye’de kamu kuruluşlarının bünyesinde bulunan laboratuvar altyapılarının modernizasyonu, geliştirilmesi ve/veya yeni araştırma merkezlerinin oluşturulması için iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak amacıyla kapasite geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesi ihtiyacı stratejide hedeflenmiştir.
Kuraklığa dayanıklı olduğu tespit edilen bitki çeşitlerinin en kısa sürede ihtiyaç olan miktarlarda tohumluk üretimlerinin yapılması ve çiftçi ihtiyaçlarının karşılanması gibi çalışmalar için özel sektör teşvik edilecektir. Yine, biyoenerji üretiminde kullanılan bitki türlerin belirlenmesi, bu türlerden daha verimli ve üretim yapılacak bölgelere uygun çeşitlerin geliştirmesi ve ekim alanlarının artırılması için özel sektörün desteklenmesi hedeflenmiştir.
Bu analizler neticesinde Selçuk Üniversitesinin İklı̇m Değı̇şı̇klı̇ğı̇ne Uyum Bağlamında Yatay Kesen Ortak Konular’a dair bakış açıları ve uygulamaya yönelik işaret edeceği hedefler genel hatlarıyla aşağıdaki şekilde verilmiştir:
Ulusal ve Uluslarası Kapsamda Genel Değerlendirme
Birçok neden sonucunda ortaya çıkan iklim değişikliği insanların doğaya egemen olmasından önce güneşin, karaların, levhaların hareketleri sonucu ortaya çıkarken insanların doğa üzerindeki egemenliğinden sonra sanayi, enerji, tarım gibi sektörlerde insan faaliyetleri kaynaklı görülmeye başlamıştır. Bu değişiklikler birçok sektöre zarar vermiş ve küresel bir tehdit haline gelmiştir. Bu konuda ulusal ve uluslararası düzlemde birçok çalışma yapılmıştır. İklim değişikliği konusunu gündeme getiren ve Rio Zirvesi’nin bir çıktısı olan Birleşik Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, iklim değişikliği ve bu değişime neden olan sera gazı kavramlarını tanımlamış ve bu gazların azaltımı için imzalanmış bir sözleşme niteliğindedir. Bir başlangıç olan bu sözleşmenin ardından Kyoto Protokolü, Paris Anlaşması gibi birçok anlaşma, sözleşme, protokol ve konferans düzenlenmiştir. Bu çalışmalar sonucunda iklim değişikliğine neden olan olaylar ve davranışlar sektörler bazında da incelenmiştir. Ortaya çıkarılan birçok çalışmada iklim değişikliğinin de sektörleri etkileyebildiği sonucuna varılmıştır.
İklim değişikliği sonucunda ortaya çıkan kuraklık, deniz seviyesinin yükselmesi gibi sorunlardan birçok sektör olumsuz olarak etkilenmektedir. Bu sektörler arasında tarım sektörünün de bulunduğu birçok çalışmada açıklanmıştır. İkisi arasında bir etkileşim olduğu ise yaygın görüş olarak kabul edilmektedir. İstatistiklere göre; tarım ve arazi kullanım faaliyetleri toplam emisyonun dörtte birini temsil etmekteyken gelişmekte olan ülkeler bu payın üçte birinden fazlasını temsil etmektedir. Tarım; plansız su kullanımı, hayvanların geviş getirmesi sonucu ortaya çıkan metan gazı, arazi kullanımındaki yanlışlıklar gibi birçok yanlış veya eksik uygulamayla iklim değişikliğinin nedenleri arasında yer almaktadır. Bu uygulamaların tamamen ortadan kaldırılması mümkün değildir, fakat iklim değişikliğini en aza indirebilmek için bu uygulamaların da asgari düzeye indirilmesi gerekmektedir. Tarımdan kaynaklanan emisyonların, gıda üretimi ve gıda tedarik sürücülerinin doğrudan bir sonucu olduğu da yadsınmayarak tarım sektöründe iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak için her açıdan bakmak ve gelişim sağlamak gerekmektedir. Gıda güvencesi, üretim ve tüketim, bitki sağlığı ve bitki üretimi, hayvancılık ve hayvan refahı, çiftçi destek ve pazar politikaları, kuraklık ve çölleşme ve araştırma ve geliştirme başlıklarının bir arada düşünülmesi ve paralel politikalar uygulanması konunun daha geniş biçimde ele alınmasını sağlamaktadır. Tarımsal uygulamalar konusunda birçok ülke, çiftçileri bilinçlendirme ile başlayarak tarımda doğal kaynakların sürdürülebilir kullanılması ve örgütlü ve güçlü bir yapının kurulması gibi iklim değişikliğini engellemeye yardımcı politikalar oluşturmakta ve uygulamaktadır. Türkiye’de de bu konuda çeşitli raporlar ve uygulamalar mevcuttur fakat çiftçilerin bilinçlendirilmesi, arazilerin kullanımı gibi en temel sorunlar henüz uygulamaya oturtulmuş ve tamamlanmış değildir.
Hayvansal üretimin sağlanması için hayvancılığın geliştirilmesi gerekmektedir, ancak hayvan sayısının artması ve hayvanların sindirim sırasında ortaya çıkardığı metan gazı salınımı iklim değişikliğini tetikleyen bir etken durumundadır. Bu gazların en aza indirilmesi için Yeni Zelanda’da bilimciler, hayvanların yiyecekleri sindirmek için kullandıkları mikropları değiştirmeye çalışmaktadır. Ayrıca hayvanların sağlıklı bir alanda yaşamaları da bu noktada önem arz etmektedir. Bahçeleri dondan korumak veya hayvan barınaklarında havalandırma ve soğutma sistemlerini geliştirmek için peyzaj uygulamalarına öncelik verilmelidir. Hayvan dışkısını azaltacak yöntemler kullanılmalı ve hayvan atığı yönetim sistemleri oluşturulmalıdır. İklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak yalnızca hayvancılık ve hayvan refahı uygulamalarıyla yeterli olmamaktadır. Ayrıca gıda güvencesi, üretim ve tüketim, bitki sağlığı ve bitki üretimi, çiftçi destek ve pazar politikaları, kuraklık ve çölleşme ve araştırma ve geliştirme konularının hep birlikte ele alınması gerekmektedir.
Gıda üretiminin uzun vadeli sürdürülebilirliğini sağlamak için ise tarımın doğal değişkenliğe uyum sağlama yeteneği ortaya çıkarılmalıdır. Bu sayede gelişmiş ülkelerin, iklim değişikliğine müdahale stratejilerinin geliştirilmesi için çiftlik düzeyinde gerçekleştirdikleri çok sayıda yönetim uygulaması bulunmaktadır. Bunlara, değişen termal ve hidrolojik koşullara daha fazla adapte olan yeni çeşitler ve türlerin -sulama ve besin uygulaması gibi çiftlik yönetimi uygulamalarının- daha iyi eşleşmesi için yeniden planlanması, su ve toprağı koruyan teknolojilerin uygulanması gibi uygulamalar örnek verilebilir.
Geleneksel çiftçinin bu yeniliklere uyum sağlayabilmesi için çeşitli destek politikaları uygulanmalı ve çiftçiler geleneksel tarımın kuşaktan kuşağa aktarılan tarımsal uygulama yöntemlerinden uzaklaştırılmalıdır. Fakat üretimde bir dengesizlik oluşmaması adına; endüstriyel tarımın aksine, geleneksel tarımın bir parçası olan biyoçeşitlilik uygulaması toprağa en az zarar verecek biçimde devam ettirilmelidir.
İklim değişikliğiyle uyum çerçevesinde endüstriyel ürünlerin yerini tutabilecek yeni ürünler geliştirilmeli ve bu konuda alternatif çalışmalar yapılmalıdır. Örneğin; dokuma endüstrisinde “Yeşil pazarlama” veya “Eko Tasarım” uygulamaları ile iklim değişikliğine uyumlu ürünler pazarlanabilmektedir. Bu uygulamalar ile ambalajlama, dağıtma, ütüleme, yıkama gibi birçok doğaya zararlı aşama ortadan kaldırılmaktadır.
Endüstriyel tarım alanındaki ambalajlama aşamasında lojistiğin tersine çalıştırılmasıyla en az zararın verilmesi sağlanabilir. Toplumun bilinçlendirilmesi adına da her endüstriyel tarımsal ürün için su ve karbon ayak izi bilgi sistemi oluşturulabilir. Bir başka alternatif yol ise; tıbbi ve aromatik bitki üretiminde organik gübre kullanımına yönelerek bu alanda organik gübre kullanımını artırmak ve organik tarımı desteklemektir.
İklim değişikliğine neden olan tarımsal uygulamalar kapsamında en önemli paya sahip olan sulama sistemleri de geliştirilmelidir. Su kullanımını daha aza indirebilmek için; büyükbaş hayvancılığın yapıldığı coğrafyalarda hayvancılık şekli daha az sera gazı emisyonu elde edilen küçükbaş hayvancılığa dönüştürülmelidir. Bu geçişler belirli bir zaman diliminde ancak mümkün olacağı için gerekli planlamalar, süreler göz önünde bulundurularak yapılmalıdır.
Mevsimsel iklim tahminleri uygulanmalı ve konu ile ilgili uzmanlardan bilgi alınmalıdır. Su kaynaklarını korumak amacıyla genele göre daha hassas bölgelerin uyumu için politikalar geliştirilmelidir. İklim değişikliği konusunun ciddiyeti ve neden olan tüm bu tarımsal uygulamalar konusunda çiftçi bilinçlendirilmelidir.
Sulama uygulamaları iyileştirilmeli ve suyu geri dönüştürerek veya depolayarak suyun daha verimli kullanılması sağlanmalıdır. Toprak nemini korumak için su tutma oranı arttırılmalı, büyüme mevsiminin beklenen uzunluğuna ve su mevcudiyetine daha iyi adapte edilen ve yeni sıcaklık ve nem koşullarına daha dayanıklı olan bitki ve çeşitleri seçilmelidir. Yine Alternatif su kaynakları (yağmur suyu hasadı, taşkın suları, gri su, arıtılmış atık su) belirlenmelidir. Organik tarım faaliyetleri ve iyi tarım uygulamalarında ülke örnekleri incelenerek karşılaştırmalı analizlerde bulunulmalı, analiz çıktıları coğrafi duruma göre uygulamaya konulmalı ve çiftçi ile etkileşim içerisinde modern tarım sistemlerine geçilmelidir.
Modern tarım uygulamalarına uyum sürecinde elektro pompayla yapılan sulamalar enerji tasarrufu açısından ülke genelinde en az enerji tüketilen saatlerde yapılmalıdır. Belediyeler tarımsal sulama suyu kullanımını takip edecek şebekeler oluşturmalı ve suyun kullanımına göre fiyatları güncelleyerek gereksiz su kullanımı konusunda caydırıcı uygulamalarda bulunmalıdır. Sonuçlar incelendiğinde iklim değişikliği sorununa yol açan bir etmen olan yanlış sulama yöntemleri için damla suyu ile sulama yönteminin geliştirilmesi ve arazilere ekilecek ürünün ekonomik çıkar gözetilmeksizin mevsimine, iklimine ve daha az su tüketme özelliğine göre seçilmesi gerekmektedir.
Arazi birleştirilmesi konusunda ulusal politika ve düzenlemeler geliştirilmelidir. Niteliği bozulmuş fakat yeniden kazanılması mümkün olan tarım ve mera arazileri geliştirilerek yeniden kullanıma sunulmalı tarım arazileri imara açılmamalıdır. Çayır ve mera alanlarının artırılması ile karbon yutak alanları artırılmalıdır. Bu bağlamda tarımsal arazi planlaması doğal kaynakların tüketimini en aza indirecek şekilde yeniden düzenlenmelidir.
Toprak, okyanuslardan sonraki ikinci büyük karbon depolama alanı olduğu için iklim değişikliği ile mücadelede önemlidir. Avrupa Birliği’nde yaklaşık olarak toprakta 75 milyar ton karbon depolandığı tahmin edilmektedir. Sadece bu veriye bakılarak bile daha dayanıklı yem bitkileri ekilerek karbon tutumu sağlanabilir. Düşük ya da sıfır karbonlu enerji kaynakları geliştirilmelidir. Topraktaki karbonun değerlendirilmesi sürdürülebilir tarım ve hayvancılık uygulamaları ile yapılabilir.
Tarım alanlarındaki sorunlarda bazı müdahale seçenekleri anında etki yaratırken bazılarının ölçülebilir sonuç vermesi için on yıllar geçmesi gerekebilir. Anında etki yaratan müdahale seçeneklerine örnek olarak turbalık, sulak, otlak alanlar, ormanlar gibi yüksek karbonlu ekosistemlerin korunması verilebilir. Çoklu ekosistem hizmet ve işlevi sağlayan ancak sonuç alması daha uzun süren yöntemlere örnek olarak ise ağaçlandırma ve yeniden ormanlaştırma, yüksek karbonlu ekosistemlerin restorasyonu, tarımsal ormancılık ve bozulmuş toprakların ıslahı sayılabilir. İklim değişikliğine neden olan tarımsal uygulamaların en aza indirilebilmesi için gerçekleştirilebilecek en önemli uygulama ise, çiftçilerin bilgilendirilmesi ve iklim değişikliği sonucunda oluşacak senaryolar konusunda bilinçlendirilmesi olacaktır. Belirtilen adaptasyon çözümleri ve öneriler ulusal ölçekte ve resmi olarak da gerçekleştirildiğinde hedefine ulaşacaktır. Ulusal olarak, kalkınma programlarında iklim değişikliğinin ele alınmasıyla başlanarak; yeni altyapı, politikalar ve kurumlar geliştirmeye odaklanılmalıdır. Sulama altyapısına ve hassas su kullanım teknolojilerine yatırım yapılmalı ve artırılmalı, uygun taşıma ve depolama altyapısı sağlanmalı ve geliştirilmeli; arazi kullanım hakkı ve arazi sınırları düzenlemeleri gözden geçirilmeli, ürün ve girdi maliyetleri, finansal hizmetler (sigorta dahil) konusunda çiftçiler desteklenmeli, iklim değişikliği ile uyumlu ürünlerin ekilmesi konusunda teşvik politikaları uygulanmalı, bakanlık bünyesinde iklim değişikliği ile uyum sürecinde çiftçiler ile beraber hareket edebilecek birim ve alt birimler oluşturulmalıdır.
Türkiye’de ilk ve tek konumda bulunan Selçuk Üniversitesi Tarım ve İklim Değişiklikleri Uygulama ve Araştırma Merkezi (TİDEM), Selçuk Üniversitesi stratejik ve Eylem Planları doğrultusunda aşağıda verilen hedefler doğrultusunda planlanan çalışmalar ve hedefler aşağıda sunulmuştur:
Selçuk Üniversitesi Tarım ve İklim Değişikliği Uyum ve Eylem Planı
Kısa Dönemli Hedefler (2022-2023)
Hedefler |
Faaliyetler |
Performans Göstergeleri |
1. Hedef
İklim Değişikliği ile ilgili yapılan ulusal ve uluslararası çalışmaların bilimsel platformlarda organizasyonu |
1.1.Faaliyet:
Uluslararası İklim Değişikliği ve Tarım Kongresi
|
1.1.1.PG: Uluslararası İklim Değişikliği ve Tarım Kongresi’nin gerçekleştirilmesi
|
1.1.2.PG: Kongre bildirilerinin online ortamda tüm katılımcı ve kongre sonuçlarından faydalanıcılarla paylaşılması
|
||
1.2. Faaliyet:
S. Ü. Ziraat Fakültesi Öğretim Üyeleri ve öğrencileri için İklim Değişikliği farkındalık toplantısı |
1.2.1. PG: Toplantının eğitim öğretim dönemi içerisinde gerçekleştirilmesi
|
|
1.2.2. PG: Toplantı sonunda soru-cevap şeklinde yapılacak tartışmanın raporlanması
|
||
1.3. Faaliyet:
Ziraat Mühendisleri Odası Konya Şubesinin organize edeceği platformda İklim Değişikliği ve Tarım konulu toplantı düzenlenmesi
|
1.3.1. PG: Toplantının hedef kitleye ulaşılacak şekilde gerçekleştirilmesi
|
|
1.3.2. PG: Toplantı sonunda soru-cevap şeklinde yapılacak tartışmanın raporlanması
|
||
1.4. Faaliyet:
Ulusal ve yerel basında İklim Değişikliğinin Tarıma ve aynı zamanda Tarımın İklim Değişikliği üzerine olan etkilerinin anlatılması, röportaj ve bildiri sunumu
|
1.4.1. PG: Farklı zamanlarda ve farklı basın yayın organlarına bildirilerin gönderilmesiyle sağlanan geri dönüşler
|
|
1.4.2. PG: Basında yayınlanan bilgi ve belgeler neticesinde üreticilerin ve diğer faydalanıcıların iklim değişikliği bilincinin arttırılması
|
||
1.5. Faaliyet: Uluslararası Tarım ve İklim Değişiklikleri Dergisi çıkarılması için gerekli hazırlıklara başlanılması
|
1.5.1. PG: Derginin uluslararası indekslerde taranabilmesi için ön görüşmelerin yapılması
|
|
1.5.2. PG: Derginin bilimsel kurullarının oluşturulması
|
||
2. Hedef
İklim Değişikliğinin en önemli sonuçlarından biri olan kuraklık stresi ile ilişkili TÜBİTAK projesi hazırlanması |
2.1.Faaliyet: Kuraklık sorunundan doğrudan etkilenen bilim dalları ve bu konu ile çalışan S. Ü. Ziraat Fakültesi Bölümleri arasında koordinasyon sağlanması
|
2.1.1 PG: Kuraklık sorunun tartışıldığı toplantıların gerçekleştirilmesi
|
2.1.2 PG: Bitki yetiştirciliği ve sulama sistemleri koordinasyonun sağlandığı fikirlerin gelişitirilmesi
|
||
2.2. Faaliyet:
İç Anadolu kurak koşullarında suya yüksek oranda ihtiyaç duyan bitkiler arasından seçilecek olan bir bitkinin iklim değişikliğine uyum sağlaması amaçlı disiplinler arası ıslah çalışmasının planlanması
|
2.2.1. PG: Üzerinde çalışılacak bitkinin ve kuraklık stresine karşı izlenmesi gereken planın belirlenmesi
|
|
2.2.2. PG: Çalışılması planlanan bitkinin kuraklık stresine karşı ıslah çalışmasında incelenecek reaksiyonlarının ortaya konması
|
||
2.3. Faaliyet:
Ülkemiz ve dünya genelinde giderek önemi artan bakteriyel biyolojik etmenlerin elde edilmesi ve bu biyolojik materyalle kuraklık mücadelesinin planlanması
|
2.3.1. PG: Dünya genelinde ticari bakteriyel preparatların belirlenerek ulaşılması planlanan bakteriyel etmenler hakkında detaylı bilgi edilmiş olması
|
|
2.3.2. PG: Kuraklıkla mücadele etkili olacağı planlanan bakteriyel etmenlerin, elde edileceği bölgelerin, izolasyon yöntemlerinin ve etki mekanizmalarının belirlenme özelliklerinin ortaya konması
|
||
3. Hedef
İklim Değişikliğinin Etkilerinin Azaltılması amaçlı Avrupa Birliği projesi hazırlanması
|
3.1. Faaliyet:
Farklı yurt içi ve yurt dışı üniversitelerden ve farklı disiplinlerden bilim insanları ile proje konularının belirlenmesi
|
3.1.1. PG: İklim Değişikliğinin olumsuz etkileri ve mücadele konusunda çalışmalarda bulunan bilim insanları ile proje taslağı ile toplantıların gerçekleştirilmesi
|
3.1.2. PG: Proje taslağının ve ekibin görev dağılımının belirlenmesi
|
||
3.2. Faaliyet:
Projeye katılım sağlamak isteyen yurt içi ve yurt dışından özel firma, STK ve Ziraat Odaları ile görüşmelerde bulunmak
|
3.2.1. PG: Yurtiçinden özel firma, STK ve Ziraat Odaları görev yetki ve sorumluluklarının ortaya konması
|
|
3.2.2. PG: Yurtiçinden özel firma ve organizasyonların görev yetki ve sorumluluklarının ortaya konması
|
||
3.3. Faaliyet:
Proje faaliyetlerinin detaylandırılması ve proje metninin hazırlanması
|
3.3.1. PG: Proje metninin ortaya konması
|
|
3.3.2. PG: Proje başarı hedeflerinin ortaya konması
|
||
4. Hedef
İklim Değişikliği konusunda sosyal faaliyetler |
4.1. Faaliyet
Su arzını artıran orman amenajmanı çalışmalarına destek verilmesi |
4.1.1. PG: İl genelinde, belediye, Orman Bölge Müdürlüğü ve Selçuk Üniversitesi bünyesinde yürütülen ağaçlandırma çalışmalarına katılım |
4.2. Faaliyet
Erozyonla mücadele araştırmalarının sürdürülmesi çalışmalarına ortak olunması
|
4.2.1. PG: Orman Bölge Müdürlüğü, İl AFAD Müdürlüğü, Ziraat Mühendisleri Odası gibi kurumların ağaçlandırma çalışmalarına katılım
|
|
4.3. Faaliyet İklim Değişikliği ve Tarım konusunda hazırlık aşamasında olan ya da devam eden projelere partner olma çalışmaları
|
4.3.1. PG: Ulusal ve Uluslararası platformlarda proje çalışanları ile görüşmeler yapılması |
Selçuk Üniversitesi Tarım ve İklim Değişikliği Uyum ve Eylem Planı
Orta Dönemli Hedefler (2026)
Hedefler |
Faaliyetler |
Performans Göstergeleri |
1. Hedef
Kuraklık Yönetimi
|
1.1.Faaliyet: Kuraklık yönetiminde eşgüdümün sağlanması amacıyla yerel kuraklık politikaları, stratejileri ve eylemlerinin bütünleştirilme çalışmalarının teşvik edilmesi |
1.1.1.PG: İlgili kurumların tespit edilmesi
|
1.1.2.PG: İlgili kurumlarla görüşmelerin yapılması |
||
1.2. Faaliyet: Erozyonla mücadele araştırmalarının sürdürülmesi çalışmalarına ortak olunarak başlatılması |
1.2.1. PG: Strateji ve konuların belirlenmesi
|
|
1.2.2. PG: Ortak kurumlarla araştırmaların yürütülmesi
|
||
1.3. Faaliyet:
Çiftçilere yönelik, mevsimsel kuraklık etkilerini hafifletmeye yardımcı bilinçlendirme çalışmalarının yürütülmesi |
1.3.1. PG: Toprak kalitesini artıran; toprak ve su koruma uygulamaları ve anız yakılmasının zararları konularında toplantı hazırlıklarının yapılması
|
|
1.3.2. PG: Planlanan konuların çiftçilere aktarılması
|
||
1.4. Faaliyet:
Kuraklık ile ilgili verilerin toplanması |
1.4.1. PG: Toplanan verilerin kontrolü
|
|
1.4.2. PG: Değerlendirilmesi
|
||
1.4.3. PG: Arşivlenmesi
|
||
2. Hedef
Tarımsal Sulama Suyu Planlaması
|
2.1.Faaliyet:
Tarımsal açıdan sürdürülebilir sulama suyunun kullanımının planlanması
|
2.1.1. PG: Alternatif su kaynaklarının tespiti
|
2.1.2. PG: Yapılacak çalışmaların başlaması
|
||
2.1.3. PG: Kaynaklardan su iletimi için gerekli görüşmelerin yapılması
|
||
2.2. Faaliyet: Tarımsal sulama suyunun tasarruflu kullanımına yönelik öncelikli bölgelerde damla sulama ve kapalı sistem sulama sistemleri gibi basınçlı sulama sistemlerinin önerilmesi |
2.2.1. PG: Öncelikli bölgelerin tespit edilmesi
|
|
2.2.2. PG: Hedef kitle olan çiftçilere konunun çeşitli tarımsal yayınlarla aktarılması
|
||
2.3. Faaliyet:
Su arzını artıran orman amenajmanı çalışmalarının gerçekleşmesine katkı sağlanması |
2.3.1. PG: Ar-Ge çalışmalarından bilgi desteği alınması
|
|
2.3.2. PG: İklim senaryoları dikkate alınarak havzalarda sektörel su ihtiyacına yönelik projeksiyonların yapılması
|
||
2.4. Faaliyet:
Tarımsal sulamalardan geri dönen suyun değerlendirilmesi |
2.4.1. PG: Meteorolojik ve hidrolojik gözlemlerin planlanması
|
|
2.4.2. PG: Yapılacak gözlem ağının geliştirilmesi
|
||
3.Hedef
İklim Değişikliğinin Etkilerinin Azaltılmasına Yönelik Çalışmalar |
3.1.Faaliyet:
İklim değişikliğinin etkilerinin su kaynaklarının planlanması çalışmalarına entegrasyonu
|
3.1.1. PG: Gözlem, araştırma ve değerlendirmelerin yapılması
|
3.1.2. PG: Hidrolojik gözlem ve izleme sistemi içerisinde kuraklık ile ilgili verilerin toplanması
|
||
3.2. Faaliyet:
İklim değişikliğinin etkilerinin izlenmesi |
3.2.1. PG: Mevcut izleme ve gözlem sistemlerin güçlendirilmesi
|
|
3.2.2. PG: Yeni sistemlerin oluşturulması
|
||
3.3. Faaliyet: Koruyucu toprak işleme tekniklerinin ve üretimde hassas tarım uygulamalarının kullanılmasının sağlanması |
3.3.1. PG: CO2 emisyonunu azaltıcı tekniklerin tespit edilmesi
|
|
3.3.2. PG: Faydalanıcılarla bilgi paylaşımında bulunulması
|
||
|
3.4. Faaliyet: İklim değişikliği nedeni ile tarımsal kuraklıktan daha çok etkilenecek bölgelerde ekonomik, sosyal ve çevresel etkilerinin öncelikli olarak tespit edilmesi |
3.4.1. PG: İklim değişikliğinden etkilenen yoksul çiftçilerin havza veya bölge düzeyinde belirlenmesi
|
3.4.2. PG: Önlemlerin bu yönde alınması |
||
4. Hedef
Hayvancılık İşletmelerini Destekleyici Teknolojilerin Sektöre Uyumları |
4.1. Faaliyet:
Çeşitli verim kriterlerine olumsuz etkilerinin giderilmesi |
4.1.1. PG: Yetiştirme, besleme, ıslah, hastalıklara direnç konularında güncel bilgi, teknik ve teknolojilerle önerilerde bulunulması
|
4.1.2. PG: Adaptasyon ve refah konularında güncel bilgi, teknik ve teknolojilerle önerilerde bulunulması
|
||
4.2. Faaliyet:
İşletmelerde gübre yönetiminin iyileştirilmesi |
4.2.1. PG: Gübreden enerji üretim potansiyellerinin planlanması için paydaşlarla görüşmeler yapılması
|
|
4.2.2. PG: Elde edilen çıktıların üreticilere aktarılmasının sağlanması
|
||
4.3. Faaliyet:
Çevreye en az zarar verecek uygulamaların hayata geçirilmesi |
4.3.1. PG: İşletmelerde atık yönetimine dair üreticilerin bilgilendirilmesi
|
|
4.3.2. PG: İşletme sularının tasarrufuna yönelik önerilerde bulunulması
|
||
5. Hedef
Su Kaynakları Yönetimi |
5.1. Faaliyet:
Su kaynaklarının tahsisi, kullanılması, geliştirilmesi ve kirlenmeye karşı korunmasıyla ilgili faaliyetler |
5.1.1. PG: Hukuki düzenlemelere yönelik başlatılmış çalışmalara destek olunması
|
5.1.2. PG: İdari yapı oluşturulmasına yönelik başlatılmış çalışmalara katkı sağlanması
|
||
5.2. Faaliyet:
Su, atık su, katı atık gibi çevre korumaya yönelik faaliyetler |
5.2.1. PG: Altyapı tesislerinin yapım aşamasında ülke şartlarına en uygun sistem ve teknolojiler önerilmesi
|
|
5.2.2. PG: Söz konusu altyapı tesislerinin bakım ve işletilmesinde görüş alış verişinde bulunulması
|
||
5.3. Faaliyet:
Kentsel altyapı ihtiyacının belirlenmesine yönelik faaliyetler |
5.3.1. PG: Belediyelerin içme suyu, kanalizasyon, atık su arıtma tesisi gibi altyapı ihtiyaçlarını belirleyecek kentsel altyapı ana planlarının oluşturulmasında katkı sağlanması
|
|
5.3.2. PG: Altyapı hazırlıkları esnasında finansman stratejisi oluşturulmasına destek olunması
|
||
6. Hedef
İklim Değişikliğine Bağlı Doğal Afetlerin Yönetimi İçin Tehdit ve Risklerin Belirlenmesi |
6.1. Faaliyet:
Sel, taşkın, çığ, heyelan vb. doğal afet risklerinin tespit edilmesi |
6.1.1. PG: Yönetim planları ile ilgili uygulama ve denetim kılavuzlarının hazırlanması
|
6.1.2. PG: İzleme, tahmin ve erken uyarı sistemlerinin kurulması ve yaygınlaştırılmasına destek olunması
|
||
6.2. Faaliyet: Doğal yapıların tespit edilmesi ve ekosistemlerin korunması için ilgili mevzuatın gözden geçirilmesi ve uygulama esaslarının belirlenmesi
|
6.2.1. PG: Gerekli mevzuatın geliştirilmesi ve uygulanmasının sağlanması
|
|
6.2.2. PG: Özel ve kamusal sigorta mekanizmalarının ekonomik sektörler ve yurttaşlar arasında yaygınlaştırılması
|
||
6.3. Faaliyet:
Doğal afetlere müdahale mekânizmalarının güçlendirilmesi
|
6.3.1. PG: Su kaynakları yönetimi ve işletme politikaları ve planlamalarının hazırlanması
|
|
6.3.2. PG: Toplumsal bilinci ve katılımı yükseltecek eğitim çalışmalarının planlanması
|
Selçuk Üniversitesi Tarım ve İklim Değişikliği Uyum ve Eylem Planı
Uzun Dönemli Hedefler (2032)
Hedefler |
Faaliyetler |
Performans Göstergeleri |
1. Hedef:
İklim değişikliğine uyum sağlamaya yönelik sürdürülebilir tarım tekniklerinin yaygınlaştırılması |
1.1.Faaliyet:
İç Anadolu Bölgesine uygun münavebelerin belirlenmesi |
1.1.1.PG: Yetiştirilen ürünlerin verim artışı
|
1.1.2.PG: Toprağın organik madde artışı
|
||
1.2. Faaliyet:
Organik ve yeşil gübre kullanımının geliştirilmesi |
1.2.1. PG: Organik gübre kullanımı artışı
|
|
1.2.2. PG: Yeşil gübre kullanımı artışı
|
||
1.3. Faaliyet:
Kuraklığa dayanıklı ürün ıslah çalışmalarının yapılması
|
1.3.1. PG: Islah çalışmalarının tamamlanması
|
|
1.3.2. PG: Islah çeşitlerinin artışı
|
||
1.4. Faaliyet:
İklim değişikliğine uygun üretim planlamasının yapılması |
1.4.1. PG: Alt bölgelerde yetiştirilecek ürünlerin belirlenmesi
|
|
2. Hedef:
Tarım işletmelerinin yeşil işletmecilik modeliyle yönetiminin benimsetilmesi |
2.1.Faaliyet:
Yeşil üretim faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi
|
2.1.1. PG: Tarımsal üretimde sıfır atık
|
2.1.2. PG: Çevreye duyarlı girdi (gübre, ilaç) kullanımı
|
||
2.2. Faaliyet:
Yeşil işletmecilik için uygun finansman kaynağı tespiti |
2.2.1. PG: Yeşil işletmelerin kurulması
|
|
2.2.2. PG: Yeşil kredibilitenin tespiti
|
||
2.3. Faaliyet: Yeşil işletmeciliği benimsetmeye yönelik çiftçi eğitimleri
|
2.3.1. PG: Eğitim programları |
|
3.Hedef:
İklim değişikliğine uyumlu tarımsal altyapının iyileştirilmesi |
3.1.Faaliyet: Hassas tarım tekniklerinin yaygınlaştırılmasına yönelik eğitim programları
|
3.1.1. PG: Eğitim programları |
3.2. Faaliyet: Basınçlı sulama sisteminin yaygınlaştırılması için sulama birlikleri ve sulama kooperatiflerinin eğitilmesi
|
3.2.1. PG: Eğitim programları
|
|
3.2.2. PG: Ekonomik kazanımları |
||
3.3. Faaliyet: Hayvan barınakları ve seralarda yeni teknolojiler hakkında çiftçi eğitimleri
|
3.3.1. PG: Eğitim Porgramları |
|
4. Hedef:
Tarımsal üretimden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının sınırlandırılması |
4.1. Faaliyet: Biyogaz üretim tesislerinin kurulması için eğitim programlarının hazırlanması
|
4.1.1. PG: Eğitim programları |
4.2. Faaliyet: Mera hayvancılığının yaygınlaştırılması için programların hazırlanması
|
4.2.1. PG: Eğitim programları |
|
5. Hedef:
İklim değişikliği etkilerini izleme ve değerlendirme altyapısının oluşturulması
|
5.1. Faaliyet: Tarımsal üretimde iklimsel faktörlerin ölçüm altyapısının kurulması
|
5.1.1. PG: Pilot alanda ölçüm mekanizması |
5.2. Faaliyet: Tarımsal üretimin planlanmasında kullanılacak İklim Bilgi Sisteminin kurulması
|
5.2.1. PG: İklim Bilgi Sistemi |
|
6. Hedef:
İklim değişikliğinin gıda güvenliğine etkilerinin azaltılması |
6.1. Faaliyet: Gıda güvenliğini sağlamak için uyumlu stratejiler geliştirerek hayata geçirmek
|
6.1.1. PG: Gıda güvenliği için iklim değişikliği uyum stratejileri |
6.2. Faaliyet: Gıdaların değer zincirindeki değişmeleri gözlemlemek
|
6.1.2. PG: Tarımsal ürünlerin değer zinciri |