Türk halk bilgesi. Halk dilinde, duygu ve inceliği içeren, gülmece türünün öncüsü olmuştur. Seyyid Mahmud Hayrani veSeyyid Hacı İbrahim'in derslerini dinledi, İslam diniyle ilgili çalışmalarını sürdürdü. Bir söylentiye göre medresede ders okuttu, kadılık görevinde bulundu.
Bu görevlerinden dolayı kendisine Nasuriddin Hâce adı verilmiş, sonradan bu ad Nasreddin Hoca biçimini almıştır. Onun yaşamıyla ilgili bilgiler, halkın kendisine olan aşırı sevgisi yüzünden, söylentilerle karışmış, yer yer olağanüstü nitelikler kazanmıştır. Bu söylentiler arasında, onun Selçuklu sultanlarıyla tanıştığı, Mevlânâ Celâleddin Rumi ile yakınlık kurduğu, kendisinden en az yetmiş yıl sonra yaşayan Timur’la konuştuğu, birkaç yerde birden göründüğü bile vardır. Nasreddin Hoca'nın değeri, yaşadığı olaylarla değil, gerek kendisinin, gerek halkın onun ağzından söylediği gülmecelerdeki anlam, yergi ve alay öğelerinin inceliğiyle ölçülür.
Gülmecelerin ve Fıkralarının incelenmesinden, bunlarda geçen sözcüklerin açıklanışından anlaşıldığına göre o, belli bir dönemin değil Anadolu halkının yaşama biçimini, güldürü öğesini, alay ve eğlenme türünü, övgü ve yergi becerisini dile getirmiştir. Onunla ilgili gülmeceleri oluşturan öğelerin odağı sevgi, yergi, övgü, alaya alma. O, bunları söylerken bilgin, bilgisiz, açıkgöz, uysal, vurdumduymaz, utangaç, atak, şaşkın, kurnaz, korkak, atılgan gibi çelişik niteliklere bürünür. Özellikle karşısındakinin durumuyla çelişki içinde bulunma, gülmecelerinin egemen öğesidir. Bu öğeler Anadolu insanının, belli olaylar karşısındaki tutumun yansıtan, düşünce ürünlerini oluşturur. Nasreddin Hoca, halkın duygularını yansıtan, bir gülmece odağı olarak ortaya çıkarılır. Söyletilen kişi, söyletenin ağzını kullanır, böylece halk Nasreddin Hoca'nın diliyle kendi sesini duyurur. Nasreddin Hoca, bütün gülmecelerinde, soyut bir varlık olarak değil, yaşanmış, yaşanan bir olayla, bir olguyla bağlantılı bir biçimde ortaya çıkar. Olay karşısında duyulan tepkiyi ya da onayı gülmece türlerinden biriyle dile getirir. Tanık olduğu olaylar, genellikle, halk arasında geçer.
Hoca soyluların, yüksek saray çevresinde bulunanların aralarına ya çok seyrek girer ya da hiç girmez. Sözgelişi onun tanıştığı söylenen Selçuklu sultanlarıyla ilgili gülmecesi yoktur. Timur'la ilgili "hamam, Timur ve peştamal" gülmecesi de, Timur’dan çok önce yaşadığı için, sonradan üretilmiştir. Halk beğenisi hoca'yı Timur gibi çevresine korku salan bir imparatorun karşısına hamamda çıkarak, "kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit" türünden bir yergi yaratmıştır. Burada yerilen, dolaylı olarak, kendi toplumun, halkın üstünde gören saray insanlarıdır.
Nasreddin Hoca gülmecelerinde dile gelen, onun kişiliğinde, halkın duygularını yansıtan başka bir özellik de eşeğin yeridir. Hoca eşeğinden ayrı düşünülemez, onun taşıtı, bineği olan eşek gerçekte bir yergi ve alay öğesidir. Anadolu insanının yarattığı gülmece ürünlerinde atın yeri yoktur denilebilir. Eşek, acıya, sıkıntıya, dayağa, açlığa katlanışın en yaygın simgesidir. Soyluların, sarayların çevresinde üretilmiş gülmecelerde eşek bulunmaz, oysa at geniş bir yer tutar. Bu konuda, başka bir çelişki sergilenir, gülmecede güldürücü öğe ile yerici öğe yan yana getirilir. Bunun örneği de kendisinden eşeği isteyen köylüye, "eşek evde yok" deyince ahırda onun anırmasını duyan köylünün "işte eşek ahırda" diye diretmesi karşısında, hocanın "eşeğin sözüne mi inanacaksın benimkine mi" demesidir. Onun gülmecelerinde, kaba sofuların "ahiret"le ilgili inançları da önemli bir yer tutar. "fincancı katırları", "ben sağlığımda hep buradan geçerdim" başlıklı gülmeceler katı bir inanç karşısındaki duyguyu açığa vurur. Toplumda neye önem verildiğini anlatan "ye kürküm ye" gülmecesi, hoca'nın dilinde, halkın tepkisini gösterir. Nasreddin Hoca'nın etkisi bütün toplum kesimlerine yayılmış, "İncili Çavuş", "Bekri Mustafa", "Bektaşi" gibi çok değişik yörelerin duygularını yansıtan gülmece türlerinin doğmasına olanak sağlamıştır.
Nasreddin Hoca; gerek yaşadığı döneme ve gerekse çağlar sonrasına damgasını vuran,toplumsal yergi ustası ve bir halk önderidir. Nasreddin Hoca Akşehir'de yaşamış ve döneminin Akşehir insanından yola çıkarak bütün insanlığa mesajlar göndermiştir. Hoca; Akşehir Gölü'ne çaldığı umut mayasıyla, dünyanın ortası'nı Akşehir'e taşıyan eşeğiyle, sert rüzgarlı tekke deresi'ne gerdirmek istediği hasırıyla Akşehir'e aittir.
Akşehir ve Akşehirliler ise yüzyıllar boyunca Nasreddin Hoca'nın bıraktığı tarihi ve manevi mirasa sahip çıkmış ve korumuşlardır. Nasreddin Hoca, Akşehir'in her köşesinde varlığını sürdürmeye devam ediyor. Akşehir'de karşılaşacağınız insanlar, gözlerindeki ışıltı, yüzlerindeki gülümseme, tatlı bir aksanla süslü konuşmalarındaki esprileriyle size Nasreddin Hoca'nın torunlarıyla karşılaştığınızı kanıtlayacaktır.
Balkanlar’dan Orta Asya’ya kadar pek çok ülkede birbirine benzer öyküleriyle anlatılan Nasreddin Hoca ve ilettiği mesajlar son derece önemlidir. O, hem toplumu ve kişileri eleştirir ve çözümler önerir hem de tüm insanlığa hoşgörü, kardeşlik, barış, iyimserlik önerileriyle seslenir.
Nasreddin Hoca ve Mizah
13. yüzyıl Anadolu'da Selçuklu Devletinin taht kavgaları yüzünden zayıf düştüğü, ülkenin Moğol baskınına uğradığı, Haçlı Seferleri ordularının geçtikleri her yeri yakıp yıktığı bir zaman dilimidir. Anadolu istila edilmiştir ve yağmalanmaktadır. Halk acılar içindedir. Özgürlüğü, malı-mülkü, her şeyi elinden alınmıştır. İstilaya karşı savaşmış, yenilmiş; hiçbir umudu kalmayınca da mizahla direnmeyi seçmiştir.
Halk bilgesi, ünlü nüktedan Nasreddin Hoca, Anadolu İnsanı'nın yaşadığı işte böylesi bir kaos ortamında ortaya çıkmıştır. Nasreddin Hoca, “acıyı bal eyleyen” mizahı ve felsefesiyle halkın ezilmişliğini, yoksulluğunu, sorunlarını dile getirmiş; toplumsal eleştirileriyle uyarıcı bir güç olmuştur. Nasreddin Hoca bunu yaparken toplumun içindedir ve aynı zamanda toplumdan öğrenmektedir. Halktan biri olduğu için gerçekçidir de. Halk, Nasreddin Hoca'yı o kadar bağrına basmıştır ki, ölümünden sonra bile onun kişiliğinden esinlenen fıkralar türetmeye devam etmiştir.
Asırlar boyu, Nasreddin Hoca'nın fıkraları yalnız Türkiye'de değil; Doğu Türkistan'dan, Macaristan'a, Sibirya'dan, Kuzey Afrika'ya, İspanya'dan, Japonya'ya ve Kanada'ya kadar çok geniş bir coğrafyada anlatılmış, yayılmış ve evrensel bir kimlik kazanmıştır. Nasreddin Hoca, bugün de gelecekte de insanlara hem toplumsal eleştirilerini ulaştırıp çözümler önerecek, hem de hoşgörü, kardeşlik barış ve sevgi mesajları ile seslenmeye devam edecektir!.
Nasreddin Hoca ve Akşehir
Nasreddin Hoca; Dünya'nın Ortası Akşehir'den insanlığa seslenmiştir. Göle çaldığı umut mayası, ters bindiği eşeği, cübbesi ile kavuğu ve yüzyıllardır ayakta kalan türbesiyle, Akşehir'in tamamlayıcısı ve vazgeçilmez bir parçasıdır.
Asırlardır Hoca'nın torunları, O'nu daha doğru bir şekilde tanıtabilmenin ve geleneğini yaşatmanın misyonunu üstlenmişler. Ve istiyorlar ki; Nasreddin Hoca, tüm insanlığa tarihsel yaşam yolculuğunda kalender, renkli ve bilge kişiliğiyle yol gösterici olsun. O'nun iyimserliği doğrultusunda, kapkara bulutlar yerini güneşe, kavgalar yerini barışa, sevgisizlik ise yerini sevgiye bıraksın!